Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Film Ekimi 2012

Film Ekim'ine 5 nokta atışı. Liste'de en çok merak edilen en üste yazılmıştır. 1 - Amour : Altın Palmiye'yle dönen filmi izlemek için Haneke'nin isminin olması yeterli. 2-Dupa dealuri : 4 luni, 3 saptamâni si 2 ile bizleri koltuğa çivileyen Cristian Mungiu’nun merakla beklenen son filmi. 3 - Pieta : Boş ev'den bu yana kayda değer pek bişe çekmeyen Kim-Ki Duk'un merakla beklediğimiz son filmi. 4- The Angels’ Share : Yaşına rağmen hala film üretebilen Ken Loach'un neler yaptığını görmek heyecan verici. 5- Der Müll Im Garten Eden : Fatih Akın Cannes'da özel bir seansta gösterilen son filmi Baba'sının memleketi Çamburnu'nda geçiyor.

Kokuriko zaka-kara

2006 yılında "Yerdeniz Üçlemesi" 'nin anime uyarlaması ile karşımıza çıkan Goro Miyazaki oldukça sorunlu bir uyarlamaya imza atmıştı. İlk animesi için de oldukça zor bir edebi uyarlama seçmesi adeta başarısızlığına da davetiye çıkarmıştı. B u seçiminde Hayao Miyazaki gibi bir ustanın oğlu olup; bu zor seçiminde altından kalkabileceğini düşünüyor olması da kuvvetle muhtemel tabi ki. Zaten yeni filmi "Kokuriko zaka-kara" ile daha minimal bir hikaye anlatan oğul Miyazaki, baba Miyazaki'nin külliyatının gölgesinde kaldığının ve o külliyatı sürdürmesi gerekip-gerekmediğinin kısaca bir kimlik sorunu yaşadığının sinyallerini de fazlasıyla veriyor. Hikayeye kısaca değinecek olursak; 1963 yılında Yokohama'da bir evde ailenin en büyük çocuğu Umi'nin Kore savaşında babasını kaybetmiştir. Umi okula gitmenin yanında ailesine bakmakla yükümlüdür. Yemek yapmak, çamaşır yıkamak vs. gibi bir kadından beklenen bütün görevleri disiplinli bir şekilde yerine getirir. Oku

Izgnanie

İlk film The Return ile hayli ses getiren "Andrey Zvyagintsev" kapitalizme geçiş yapmış, yıkılmış bir rejimin portresini çiziyordu. ikinci filmi "Izgnanie" ile bu çizgiden biraz uzaklaşmış gibi gözükse de yine aynı temalar etrafında gezin iyor ve kamerasını bu sefer aile içi bir drama yöneltmiş. Yönetmen, kaydırmalı ve uzun planlarıyla Andrei Tarkovsky'nin sinemasına da oldukça yaklaşmış. Film, anne-baba ve iki çocuktan oluşan bir ailenin baba mirası olan şehirden uzak bir yerdeki eve yerleşmelerini konu alarak başlıyor. Başta da dedidğim gibi kapitalizm'e geçiş yapmış bir rejimin portresinden vazgeçmiş gibi gözükse de baba'dan miras kalmış bir eve geri dönüş yine filmin bu tema etrafında gezineceğine dair bir his oluşturmuştu içimde fakat; film kürtaj sahnesinden sonra bir hayli farklı bir kanala doğru geçiş yaptı. Yönetmen yıkılmış bir rejimin izini sürmeye başladığı filmini, dini referansları ( Çocukların okudukları ayetler, yaptıkları puzzle'a

Happy Hour

Spartacus

Son yıllarda, olayın sonucu ne kadar da trajik olsa belirgin şekilde gerçekleşen simülasyon alegorisi Spartacus - Sand And Blood ile gerçekleşmiştir. Birinci sezon sonunda olağan check-up'ların yapılmasıyla birlikte Andy Whitfield'a kanser  teşhisi konulmuş ve bir süre sonra da hayatını kaybetmişti. Birinci sezonda bildiğimiz klasik öykü sonucunda Spartacus kölelerle birlikte ayaklanmış ve Batiatus'un evinden kaçmayı başarmışlardı. Yine klasik hikayenin devamına göre Spartacus büyük bir direniş örneği göstermiş fakat öldürülmüştü. Andy Whitfield birinci sezonun kaçışının ardından ikinci sezon hazırlıkları başlarken kanser teşhisi konulmuş ve Batıatus'un evinden kaçtıktan sonraki mücadelesini hastalık karşısında göstermişti. Andy Whitfield direnişin bir sembolü olmasınında etkisi olacaktı ki Spartacus rolü ile "Kirk Douglas" kadar hem başarılı bir performans sergilemiş, belki de ondan daha çok sevilmiştir. Yapımcılar Andy'nin ölümünden sonra diziye devam

Miss Bala

Miss Bala Güzellik kraliçesi adayı Laura'nın yanlış zamanda yanlış yerde olmasıyla birlikte hayatının alt üst olması üzerine Meksika topraklarından çıkmış kara bir film denemesi. Aynı zamanda Meksika'nın 2011 yılı Oscar adayı olan Miss Bala'nın yönetmen koltuğunda ise Gerardo Naranjo var. Laura yanlış zamanda yanlış yerde bulunmasıyla birlikte uyuşturucu karteli-polis-devlet çemberinde adeta boş bir devinim sergilor. Laura bu çemberin içinden çıkmak için hangisine tutunmaya çalışsa da bir öncekinden daha zalim bir kanala çatıyor. Filmin temel olarak kullandığı argüman "beden" Hatta yukarıda bahsettiğim çemberi büyüterek "Güzellik yarışmasını" da bu çembere eklemeliyiz. Çünkü Laura'nın bedenine uygulanan "tahakküm" yani film boyunca eksik olmayan "soyun" komutu ilk güzellik yarışmasına katılmaya gittiğinde geliyor. Ve bu andan itibaren kartelin baskınının gerçekleşmesiyle birlikte Laura'ya sürekli farklı kanallardan "soyu

The Cabin in The Woods

Christopher Nolan 2010 yılında çektiği Inception ile kendi sinemasının bir alegorisini yapmış ve kendi "film yapım sürecini" yine bir film içerisinde izleyicisine aktarmıştı. TV serisi Buffy'den ve Cloverfield'den tanıdığımız Drew Goddard y ine Buffy'den takım arkadaşı Joss Whedon ile birlikte senaryosunu yazarak yönetmen koltuğuna da kendisinin geçtiği " The Cabin in the Woods " ile Inception'a benzer bir yol çiziyor. Kabin filmlerini bilirsiniz; Tipik seksi bir sarışın, sporcu, aptal, akademisyen ve bir bakireden oluşan ekibin hafta sonu tatili için gittikleri mecralarda katledilirler. Bu noktada sanırım Wes Craven'in de ismini anmakta fayda var çünkü yönetmen Drew Goddard, Wes Craven kadar türler arasında iyi oynuyor ve klişeleri oldukça doğru zamanlarda ve doğru şekillerde hem kullanıyor hem de ters yüz edebiliyor. Filme tekrar dönecek olursak; Nolan'ın Inception'da yaptığı gibi tuzaklarla dolu sinema dili biraz espri doz

The Avengers

The Avengers'in her bir karakteri için çekilen filmlerine göz attığımızda hep isabetli yönetmenlerle çalışıldığını görüyoruz. Mesela; Efekt konusunda oldukça iyi işler çıkaran Joe Johnston Captain America'ya , Jon Favreau ise Iron Man'e haya t vermişti. Hulk ise Ang Lee'nin elinde kimlik problemi üzerinden iyi bir psikolojik çözümlemeye dönüşmüştü. Son olarak Thor ise Shakespeare uyarlamalarından tanığımız Kenneth Branagh'a emanet edilmişti. Tüm kahramanlar yönetmenlerinin de sinemasal karakterlerine uygun isimlerdi. The Avengers ise saydığımız tüm karakterlerin bir araya toplanarak kötülüğe karşı mücadele ettiği bir uyarlama ve bu yıldızlar topluluğu içinde Buffy - Angel -Firefly gibi unutulmaz Tv işlerine imza atmış "Joss Whedon" 'un isminin olması tesadüf değil. Buffy'de ve Angel'da Joss Whedon'un en iyi yaptığı işlerden bir tanesi kalabalık bir kahraman filosu olması, onları da oldukça ekonomik ve ölçülü şekilde kullanmasıydı. Whedon

Falling Skies

Falling Skies 2. sezon finalini yaparak, hiçte merak etmediğimiz bir şekilde 3. sezona doğru yelken açtı. Bilim kurgu yokluğumuza derman olamayan, kendi sorduğu soruları derinlemesine analiz edemeyip eline yüzüne bulaştıran Spielberg'ün pro düktörlüğünü fazlasıyla hissettiren yapımın bu kadar kötü olup hala devam edebilmesi bende de saplantı haline dönüştü. Spielberg temalarının havada uçuştuğu tüm baba figürlerinin tasfiye edilerek idealize Tom Mason karakterinin tesis edildiği dizide 3. sezonun bu temalar üzerinden ilerlemeyeceğini düşünmek fazlasıyla iyimser bir tespit olur sanırım. Umarım 3. sezon halihazırda bu temalarla zaten işleyeceği aşikarken bir dizi karşıtlıklar zinciri kurarak en azından Tom Mason'la çatışacak karakterler oluşturur. Tabi idealize bir karakter yani her anında en doğru kararı veren bir karakter varken yani karakter neredeyse kusursuzken bunu sorgulamanın anlamsızlığını düşünebiliriz. Fakat işte tam da bu yüzden bu sorun sorgulanmalıdır. Çünkü