Ana içeriğe atla

Kokuriko zaka-kara

2006 yılında "Yerdeniz Üçlemesi" 'nin anime uyarlaması ile karşımıza çıkan Goro Miyazaki oldukça sorunlu bir uyarlamaya imza atmıştı. İlk animesi için de oldukça zor bir edebi uyarlama seçmesi adeta başarısızlığına da davetiye çıkarmıştı. Bu seçiminde Hayao Miyazaki gibi bir ustanın oğlu olup; bu zor seçiminde altından kalkabileceğini düşünüyor olması da kuvvetle muhtemel tabi ki. Zaten yeni filmi "Kokuriko zaka-kara" ile daha minimal bir hikaye anlatan oğul Miyazaki, baba Miyazaki'nin külliyatının gölgesinde kaldığının ve o külliyatı sürdürmesi gerekip-gerekmediğinin kısaca bir kimlik sorunu yaşadığının sinyallerini de fazlasıyla veriyor. Hikayeye kısaca değinecek olursak; 1963 yılında Yokohama'da bir evde ailenin en büyük çocuğu Umi'nin Kore savaşında babasını kaybetmiştir. Umi okula gitmenin yanında ailesine bakmakla yükümlüdür. Yemek yapmak, çamaşır yıkamak vs. gibi bir kadından beklenen bütün görevleri disiplinli bir şekilde yerine getirir. Okulun gözü pek, yakışıklı ve okul derneklerinin yıkılmasını durdurmak için elinden geleni ardına koymayan Jun ile tanışmasıyla işler farklı noktalara sarkmaya başlar. Yeşilçam melodramlarını hatırlatır şekilde Jun ve Umi'nin kardeş olup olmadıklarının, ailelerin bazı sırları sakladığını öğreniyoruz. Filmin bu haliyle fazlasıyla klişe ve toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden inşa edildiğini düşünmek fazlasıyla olası. Fakat geçtiği dönem itibariyle ben fazlaca toplumsal cinsiyet kutuplaşması yarattığını düşünmüyorum. Hatta bu kadar kadınsal misyonlar yüklenmiş Umi'nin, Jun'u sudan çıkarırken ve okul derneklerini nasıl kurtarılabileceğine dair çabalarını oldukça güçlü bir kadın portresi olarak görüyorum. Başta'da belirttiğim gibi filmin temel argümanı aslında "kimlik" Jun'un kimin çocuğu olduğuna dair sorgulamaları oğul Miyazaki'nin, baba Miyazaki'nin mirası altında "belki de kimlik demeliyim" ezildiğinin de perdedeki tezahürü olarak karşımıza çıkıyor.

Gedo Senki ile boyundan haylice büyük bir işe kalkışmış Goro Miyazaki'nin bu filmini ilk filmi olarak okumak gerekiyor. Filmin finalinde Jun'un gerçek babasını öğrenmesi gibi oğul Miyazaki'nin de böylesine minimal bir filmle baba Miyazaki'nin mirasını sürdürmek gibi bir misyonu olmadığını ve kendi kararları, hataları ve seçimleriyle yeni animeler yapmasını gerektiğini öğrenmiş olması kuvvetle muhtemel...






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Chocolat

Erkan: Yemek filmlerini, seçtiğimiz film için uygun bulduğumuz konseptteki bir mekânda konuşmaya devam ediyoruz. Sıradaki filmimiz Lasse Hallström imzalı 2000 yapımı Chocolat… Chocolat filmi için Samet ile konuştuk. Kendinden biraz bahsedebilir misin? Samet: Bir senesi mutfak, iki buçuk yılı satış olmak üzere lüks bir çikolata kafe zincirinde toplam üç buçuk yıl kadar çalıştım. Geçtiğimiz mayıs ayında çikolata üzerine uzmanlaşmak için istifa ettim. Önümüzdeki dönemde çikolata eğitimleri alacağım. Şimdilerde sipariş üzerine çikolata yapıyorum ve çevremdeki küçük ölçekli kafelerin çikolata menülerine yiyecek - içecek konusunda danışmanlık veriyorum. Erkan:  Filme geçmeden önce biraz mekândan bahsetmekte fayda var sanırım. Maia Chocolates 2015 yılında kurulmuş, el yapımı çikolatalar üreten, Çengelköy ve Koşuyolu olmak üzere iki şubesi bulunan bir yer.  Filmdeki çikolatacıyla aynı ismi taşıyor. Çikolata konusunda bol çeşit sunuyorlar ve tasarım, sunum konusunda oldukça z...

Argo - Operasyon:Argo

                                                    Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Ben Affleck'in yönetmenliği oyunculuğundan daha iyi. Filmin ritmine başından sonuna kadar hâkim, ayrıca gerilim yaratma konusunda oldukça başarılı. Şah'ın devrildiği İran devriminin en hararetli günlerinde göstericiler Tahran'da ki Amerikan büyükelçiliğine girip 52 Amerikalıyı rehin alırlar. Kaçmayı başaran altı kişi Kanada elçiliğine sığınır. CIA ajanı Tony Mendez ise 6 kişiyi kurtarmak için film ekibi kumpası hazırlayarak İran'a giriş yapar. Film, her ne kadar ara sıra Amerika'ya da dokundursa da beklenildiği üzere Amerikan milliyetçiliği yapmaktan ve oryantalist bakış açısı sergilemekten kendisini alıkoyamıyor. Filmi izlemeye başlamadan önce bu beklediğim bir faktördü. Bu yüzden filmin bu kısımlarını görmezden gelip geçen yılın yabancı dilde Oscar ödülü kazan...

Sus-mak

Mimikler tükenmiş... Kelimeler, harflere ihtiyaç duyan kelimeler ... "ünlüler" düşürmüş yüzlerini, ünsüzlere ses vermek istemez artık, "ünsüzler" kimlik bunalımında... Eller dikmiş önce göz kapaklarından gözleri; sonra birbirine bağlamış gögüste kendini sımsıkı, bir daha açılmamak üzere... Herkes bana aynı şeyi soruyor bu sıralar, ağız birliği etmişçesine... - Neden konuşmuyorsun? Ben ise; su bile içmiyorum artık, kapatıyorum ağzımı. Kurumaktan dolayı yapışıyor, mühürlüyorum dudakları. Birbirinin üzerine uzanmış iki sevgili gibi... Ve içime doğru haykırıyorum... - Susmamak için...