Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Katyn

Kieslowski'yle birlikte Polonya'nın önemli yönetmenlerinden biri olan büyük usta "Andrzej Wajda" Oscar'a da aday olmuş olan son filminde Katyn katliamını konu almıştı. Katyn katliamında öldüren subayları ve ailelerini konu alan filmde "Wajda" film ilerlerken sürekli yeni yeni karakterler katmış ve bu karakterlerin açılımlarını da dramatik yapı içerisine yedirmeyi başarmış.Öyleki sadece üç beş sekansta gördüğünüz bir karakter bile anlamlandırılıyor. Zaman zaman karakterleri takip etmek onları bir yere koymak sıkıntı yaratsada çok rahatsız etmiyor. Artık filmin Katyn katliamından ziyade geride kalanlara bıraktığı izleri irdeleyen bir film olduğunu düşünmeye başlamışken tam Wajda son darbeyi gri, soguk ve mat tonlarla filmin sonunda kafanıza balyoz gibi indiriyor. O ağırlıkla oturduğunuz yerden kalkamıyorsunuz. Film boyunca Polonyalı subay eşlerinin, yakınlarının yaşadığı ağır hava bir anda sizin üstünüze çöküyor.....

The Ruins

"The Ruins" Türkçe vizyon adıyla "Lanetli Topraklar" için; korku sinemasını Uzak doğu filmlerinin yeniden çevrimleriyle ayakta tutmaya çalışan Hollywood'un kendi mitlerine döndüğü bir film diyebilirim. Bir grup genç, tekinsiz bir sahaya giderler ve orada bir güç tarafından alt edilirler klişesine Scott Smith'in romanından uyarlanan film de tekinsiz sahada bir mekanın yerlileri veya bir katil tarafından öldürülmelerinin yerine Aztek kalıntıların da çok eskilerden kalma bir çeşit bitki konulmuş. İnsan bedenine hakim olan ve kontrolü eline geçiren bu bitki ve bu bitkinin yarattığı korkulardan beslenen film haliyle "David Cronenberg" filmlerindeki temalara benzesede Cronenberg'in çizgisinden oldukça uzak bir seyirde. Yönetmen konuyu biraz daha içselleştirmek yerine yüzeysel bir şiddet gösterisi sunarak Hostel gibi türdeşlerinin yolunu izliyor. Film yeni şeyler sunma çabası içerisinde fakat, klişelere ve kolaycılığa takılmadan kendini alıkoyamıyor..

I'm not There

Müzisyen biyografilerine son zamanlarda sinemada oldukça maruz kaldık. Oscar yarışlarında, heykelciğin peşinden koşan filmlerin çoğunda (Ray, The Walk The Line, La Mome) bir şeyleri oluşturmaya çalışırken, hep bir şeylerin eksik kaldığı göze batmaktaydı, buda kısmen ticari kaygıdan kaynaklanmaktaydı. Öncelikle I'm not there bu filmlerden oldukça uzak bir noktada duruyor. Belki filmi tam anlamıyla anlamlandırmak için Bob Dylan'ın hayatına aşikar olmak gerekiyor fakat ortaya konulan "şey" bir film ve bu film Bob Dylan'dan esinlensede ya da konusu Bob Dylan olsada bu "şey" Todd Haynes'a ait ve filmi anlamlandırırken onu ve filmografisini rehber olarak kullanmak yerinde olacaktır. Todd Haynes'in Velvet Goldmine ile yaptığı kurmaca biyografiyi bir adım ileriye götürüyor ve içerisine kurmaca belgesel, klip, belgesel gibi ögelerle farklı bir kolaj ortaya koyuyor. Haynes Bob Dylan'ı altı parçaya ayırarak incelemeye ve bu parçalar üzerinden bob dylan&