Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Room in Rome

A Bout De Soufle'nin o meshur tiradini herkes hatirlar. Poiccard Patricia'a ya Roma'ya gidelim mi der. Room in Rome Alba ve Natasha'nin Romada ki gezintilerinin son gununde ya da gecesinde demeliyim tanismalari ve bir odada o geceyi gecirmeleri uzerine kurulu bir yapim. Film bir oda icerisinde 1,5 saat vaat edince ister istemez kisitli alanin getirdigi zorluklar akliniza geliyor. Fakat yonetmen "Julio Medem" bunu akillica bir oykuyle ortbas etmeyi basariyor. Karekterlerin birinin annesi ve digerinin kardesinin de hikayelerini filme dahil ederek bu sorunu asiyor. Diger bir sorun olabilecek dar alanda kamera kullaniminin ise stabil olacagini cok bir alternatifinin olmadigini ve gayet bayacagini dusunuyorsunuz fakat bu noktada da yonetmen oldukca iyi bir yonetim sergilemis ve kamerasi surekli devinerek seyircisini uyutmamis. iki kisilik oyuncu kadrosu filmin tamamina yakin kismini ciplak oynadiklari ve artik anlamsiz bir noktaya tasinan uc dort defa

Black Death

Film donem olarak ortacagda veba salgini sirasinda geciyor. Bir koyde hic hastalik gorulmemesi uzerine kilisenin "cadi soylentileri" nedeniyle o koyun cadilardan arindirilmasi ve yargilanmasi icin koye gonderilen ekip ve bu ekibin basindan gecenler uzerine yapilmis bir film. Cadi soylentileri nedeniyle "koyun kontrol altina alinma cabasi" Amerika' nin "demokrasi getirmek" adina ulkelere uyguladigi yaptirim ve isgal politikalariyla ortusen bir alegori olusturuyor insanin kafasinda ve filmin de bu yonde ilerleyecegini umuyor, fakat film garip bir ahlak ve intikam oykusune donusuyor...

The Fall

Film hakkinda hicbir fikir sahibi olmadan izlemeye baslamis olsaniz ve daha once 2000 yapimi The Cell'i izlemis olsaniz; bu film'de "Tarsem Singh"'in bir parmagi oldugunu hemen anlarsiniz. 2000 yapimi The Cell'in o satafatli gorsel atmosferi fazlasiyla bu filmde de mevcut. Gelelim filme, bir kaza sonucu dusen ve kolunu kirarak hastanede yatan Alexandria burada sakatlandigi icin yataktan cikamayan Roy ile tanisir. Roy'un anlattigi hikaye aralarinda bir bagin olusmasina neden olur ve Roy kendi cikmazlarindan kurtulmak icin Alexandria'yi kullanmaya baslar. Roy'un psikolojisine ve kucuk kiza gore sekillenen hikaye ise oldukca eglenceli. Alexandria'nin gercek dunyada tasimak zorunda oldugu yasindan buyuk yuk gerceklikten cok masallara olan bagliligini ya da gercekligi masallara entegre etmesini sagliyor. Roy'un kotumserlesen hikayesine de bu formulasyonu uygulayan Alexandria umuduyla Roy'a hayat opucugu vererek masalsi bir mis

Salt

Ajan Salt; bir CIA ajani, gorevine oldukca bagli, bir itirafcinin O'nun bir Rus ajani oldugunu iddia etmesiyle filmin gercek anlamda basladigini soyleyebiliriz. Bu gelismeyle birlikte, yonetmen filmin gerilim ve aksiyon dozajini artirmaya calismis. Filmin tikanikliginin ana noktasida burada basliyor. Biten bir rejimden (Kominizm) Amerikalilarin hala korkmasini beklemek ve bu korkudan beslenen bir gerilim, aksiyon filmi cikarmak yapimcilarin yaraticiliklarinda ciddi sorunlar oldugunun bir gostergesi olabilir. Rabbit-Proof Fence, The Quiet American gibi iyi filmlere imza atmis Philip Noyce umarim bu filmlerindeki basarisini yeniden yakalayabilir...

A Single Man

A Single Man, orta yasli escinsel bir ogretmenin, uzun bir suredir birlikte oldugu sevgilisinin olumunden sonra yasadigi bir gunu anlatiyor. Unlu modaci "John Ford" filmin yonetmeni ve yonetmenin "ilk" filmi. Filmi bir modaci cekince, filmde goze carpan ilk sey filmin gorselligi oluyor. Bunu sadece George karakterinin ruh haline gore degisen renk kontrastindaki akillica goruntu yonetimindeki basariyla sinirlamakta anlamsiz olur. Set tasarimindan, kiyafet secimlerine filmin her ani oldukca estetik. Colin Firth'un Oscara da aday gosterildigi inanilmaz oyunculuk ise filmin cilasi oluyor...

Pandorum

Bilim Kurgu filmleri salonlara zaten az ugradigindan bu tarz filmler kotude olsa, bu tarz filmleri seven kitle, filme gider ve belli bir haz alir... Bu yilin Bilim Kurgu filmleri Discrict 9, Moon ve son olarak Pandorum eminim yine gerektigi kadar gise yapmislardir fakat bunun yaninda bu filmler gayet iyi yapimlar olarak karsimiza cikti. Pandorum bircok filmden etkilenmis bir yapim; (Yaratik, Maymunlar Cehennemi...) Fakat bu etkilenmeler Pandorum'un ozgun bir film olmasini etkilememis. Her ne kadar yuzeysel kalsa da Pandorum denen hastaligin üzerinden dunyanin yok olmasiyla birlikte insanliga dair Tanri, Ahlak, Adalet gibi kavramlarinda artik bir anlaminin olup olmadigi sorgulaniyor. Insanliga ait bu kavramlari sorgularken, yine insanliga ait bilimin bu noktada nasibini alamamasi ise filmin yuzeyselliginin kurbani olmasina neden oluyor...

Predators

Sinema tarihindeki en acimasiz uzaylilari secsek Alienla birlikte ilk iki sirayi alir Predator. Alien icerdigi alt metinlerle ve daha kaliteli yapimlarla Predatorlarin birkac adim onunde her zaman. Fakat son yillarda yapimcilarin bu iki uzayliyi birlestiren (Alien VS Predator) yapimlari her ikisinin de karizmalarinin cizilmesine neden oldu. Bu yeni Predator ise ilk filmin (1987) birazcik modifiye edilmis hali, bu sefer macera dunya yerine "Lost" vari bir gezegende geciyor ki filmdeki tek Lost referansi bu da degil. Gezegene dusen karakterlerin her biri de tipki Lost'taki gibi belli "gecmisleri" (Film bu kisimda fazla yogunlasmiyor, sadece diyaloglardan gecimislerini ogreniyoruz.) olan karakterler. Tabi bu haliyle de gezegen yine Lost'taki gibi celiskili karakterlerin toplandigi bir Araf modeli olarak sunuluyor...Kisaca AVP (Alien vs Predator) ile Predatorlarin cizilen karizmasini bir nebze olsun toplayabilmis film. Fakat Predatorlari tekrar tek

Raskolnikov

Bilirsin Rus Ruletini... Hadi oynayalım tek başımıza! Alalım elimize bir altıpatlar, koyalım tek bir kurşun ve çevirelim topunu fütursuzca...Sınayalım kendimizi Tanrıya karşı, çileci bir ahlaki anlayışla... Eğer beşini boş çekecek kadar günahsız ve safsak... Testi geçsek de durmayalım altıncı atımda, basalım tetiğe, so n sözlerimizle... Affet beni Tanrım!

Le Refuge

Her Ozon filmi izlemeden once acaba bu sefer tokezlemismidir diye dusunurum. Bu kadar istikrarli bir sekilde iyi filmler cekmesi bir yonetmen icin oldukca guzel bir durum olsa gerek. Ozon yine o bildigimiz kendine has tarzinda bir film kotarmis. Mousse karakteri sevgilisinin asiri dozdan olmesiyle birlikte cocugunu dogurma veya dogurmama gibi bir karar verme asamasinda durmaktadir. Sevgilisinin olmesiyle birlikte toplumun getirdigi baskiyi bertaraf etme ve kendini yenileme surecini ise sevgilisinin escinsel kardesi yoluyla gerceklestirmeye calisiyor. Ozon toplumda ahlaki olarak dogru gosterileni yerle bir ederek yepyeni bir ahlaki tanim kafamizda yaratiyor. Escinsel Paul karakteri heteroseksuellerin dunyasinda ki hetereroseksuellerin bircok ahlaki dogrusunun "uygulayicisi" olurken escinsel karakteriyle Mousse'un hayatina denge getiriyor..Ozon ise sanki kulagimiza; ahlaki olanin kisinin yaptigi secimlerde(escinsel olmak gibi) degil, kisinin yaptigi eylemlerde

Ondine

Usta yonetmen Neil Jordan'in son filmi "Ondine"; genellikle Wong Kar Wai'yle birlikte calismalarindan hatirladigimiz goruntu yonetmeni Christopher Doyle'u da kadrosunda barindiriyor. Hal boyle olunca ilk olarak olaganustu gorsellikte bir film ortaya cikmis oluyor. Cikis noktasi olarak filme ismini veren "Ondine" mitinden yola cikarak baslayan ve masalsi bir atmosferde ilerleyen film sonlara dogru bu tilsimini yitiriyor. Neil Jordan'in filmlerinde artik asina oldugumuz o "Femme Fatale"(The Crying Game, The End Of the Affair) imgesini denize asik olan Syracuse karakteri dogal olarak denize ait bir mitten ve denizden cikariyor...

Thirst

Kan Arzusu son yillarda dunya sinemasinin yukselen yildizi Kore sinemasinin usta yonetmeni Chan-Wook Park'in son filmi. Olumcul bir hastaligin tedavisi icin kurulan bir laboratuvarda, gonullu olarak bir deneye tabii olan bir rahipin bu deney sonucunda vampire donusmesini konu edinmis bir yapim " Thirst " ; Cileci bir ahlaka sahip katolik Rahip karakteri ugradigi bu donusum ile yeni bir sinava tabii olmus oluyor. Vampirlige adim atmasiyla birlikte olumcul tutkulara adim atan ve bunlarin esiri olma konusunda gel gitler yasayan bu karakterin hayatina muhafazakar bir aile yapisindan ("suc ve ceza" gibi gelenek öncesi bir ahlaki anlayistan gelen) gelen Ok-bin Kim'in girmesiyle ise olaylar daha da arap sacina donuyor...Chan-Wook Park yine klasik korku turunu yerle bir ederek ve icerisine mizah, dram da ekleyerek muthis bir gorsellikle yer yer zorlandigimiz bir tecrube yasamamiza neden oluyor...

Soul Kitchen

Fatih Akin'in sinemasinda muzigin etkin bir rolu var. Bunu daha once izledigimiz filmlerinde de fazlasiyla vakif olmustuk. Filmlerinde, muzigin o evrensel ruhunu, dunya muziginden sundugu seckilerle fazlasiyla bize hissettiriyor. Soul Kitchen'da O'nun bu ozelligini koruyor. Fakat; film Fatih Akin'in zirvesi diyebilecegimiz "Yasamin Kiyisinda" ve "Duvara Karsi" gibi filmlerinin yaninda vasat kaliyor. Soul Kitchen'da da, önceki filmlerinde asina oldugumuz "kimlik problemi" uzerinden yarattigi dunyalara yine cok yonlu karakterleriyle cevap ariyor. Bir yerlere ait olamayan bu karakterleri icin Fatih Akin'in filmleri ise bir "kozmopolis" olma niteliginde...ve bu kozmopolis'te insanlarin en buyuk iletisim ve etkilesim araci ise filmlerin de etkin bir sekilde kullandigi Muzik...

Stuck

herkes bir gün 15 dakika ünlü olacak...

Centurion

Dog Soldiers ile korku filmi sevenlerin ismini bir yerlere not etmesine neden olmustu Neil Marshall ve sonrasinda The Descent ile de bu basarisini surdurmeye devam etti. Sonrasinda cektigi bir tur karmasi olan Doomsday standartini ortaya koyan yonetmen yeni filmi Centurion ile yine eglencelik bir seyirlik ortaya cikarmis. Romalilarin, Ingiltere'yi isgali sirasinda gecen film bahsettigimiz standarti yakalasa da Neil Marshall sinemasinin sorunu "standartin uzerine ekleyememe" de takilmis. Bu standart kendisini daha kac film goturur bilinmez ama umarim sevdigimiz bu sinemaci standartini cok daha yukarilara tasiyabilir.