Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yumurta

Şehirde yaşayan ve kendi deyimiyle doğduğu kasabadan nefret eden birisi "YUSUF". Annesinin ölümüyle doğduğu kasabaya dönen Yusuf'un kendi iç çatışmalarını izliyoruz, klasik anlatımdan sıyrılmış, minimalist bir tarzda çekilmiş bir film "Yumurta" ve akla hemen Mayıs Sıkıntısı, Uzak gibi filmleriyle NBC'yi getiriyor biraz ve evrensel olarakta tabi ki Andrei Tarkovsky'i. Öncelikle o kadar güzel bir sahneyle açılıyor ki film, iki planda "yaşam ve ölümü" çok güzel özetliyor. Yusuf her seferinde kasabadan gitmek istemekte fakat her seferinde bir engel çıkmaktadır. Nefret ettiği kasabasından kah babasıyla açtığı kurumuş eski bir kuyuya düşerek, kah işlerinin gecikmesiyle, kah Zebani gibi bir köpeğin esiri olarak çıkamıyor, kasabası cehennemi oluyor. Cehennemi yüzleşmeden bırakmıyor Yusuf'u. Minimalist anlatımı, fotografik kareleri ile mükemmel bir film "YUMURTA". Geleneksel anlatının dışında, bizimde bir sinemamız var ve bu sinemamız gaye

Shrooms

Korku filmlerini izlerken çok çok çok kötü olmadığı sürece ılımlı yaklaşıyorum hep, türü çok sevdiğimden belki, ya da artık beklentilerimin az olmasından, ya da hala izleyince kendimi korkutmayı başarıyorum, belkide bu sebepten.Sahneyi tahmin ettiğim halde, türde çok fazla yenilik kalmadığı halde korkabiliyorum:), Shrooms'da 2006 yapımı bir film ve bir grup genç, karavan, göl kenarı gezisi, yabancı ortam, yöre insanı, uyuşturucu, libido gibi bir teen slasher'da olması gereken tüm öğeleri barındırıyor. Filmi biraz farklı kılan ise mantarın etkisiyle çeşitli sanrıları katarak bilinç altını da filme dahil etmesi, bu da filmin bazı sahnelerine surreal bir hava katmış, çok büyük büyük bir beklenti içinde olmadan izlenebilecek bir seyirlik "Shrooms" en azından kutsal korkutma görevini kısmen yerine getiriyor..... Bunu Seven Şunu da Sevebilir : High Tension (Director : Alexandre Aja)

Phenomena

Filmlerin de cinayet sekanslarını en ince ayrıntısına kadar hesaplayan, ve bunu sekansları tabiri caizse seyircinin gözünün içine soka soka, kısaca ima etmeden gösteren bir yönetmen "Dario Argento", ve Avrupa korku sinemasının en önemli isimlerinden bir tanesi. Phenomena'yı yeni izledim(altyazı sorunları, elde bulunmama vs...) ve çok olmasada sevdim. İsviçre'de yatılı bir okula gelen böceklerle telapati kurabilen bir kızın yer aldığı bir film bu. Yine Argento'nun cinayetleri incelikle işlediği, oyuncuları iyi yönetemediği ( ki filmde Jennifer Connelly gibi iyi bir oyuncu varken, artık bunu bilerek yaptığını düşünüyorum bazen, filmin B statüsünde kalmasını sağlamak adına), yine birbirinden güzel müzik seçimleri ki(Bu sefer Iron Maiden kullanılmış), kısaca klasik bir orta karar Argento Filmi olmuş, zamanınız varsa ve film elinizde varsa beklentilerinizi yüksek tutmadan izleyin derim. En azından eğlenmeniz garanti:) Bunu Seven Şunu da Sevebilir: Suspiria 1977(Direc

John Rambo

Her ergenin izlemişliği vardır Rambo'yu, ve de özel bir yeri vardır Rambo'nun bizim için, kolektif bilincimizde de kaması ve bandanasıyla yer etmiştir hatta."Sylvester Stallone" Rock'yde yaptığı karakter hortlatmasını bu sefer Rambo için yapmış, yapmışta peki bu film gerçekten sağlıklı, masum bir film olmuşmu? Filmde bir grup aktivist'in Tayland'da ki askerlerin eline esir düşüşünü ve bunun üzerine Rambo ve bir grup; ben paralı asker diyeyim siz misyoner diyin bu yardım gönüllülerini kurtarma çabalarını izliyoruz. Saf şekilde Taylandlı askerlerin herşeyi yapacak şekilde kötü olarak gösterilmesi ve bunu komünizm kisvesi üstüne oturtması ve dahada fecisi Taylandlılar ile çarpışan Rambo ve kuvvetlerinin çeşitli şiddet gösterilerini meşru kılmak için böyle bir yol izlenmesi son derece ucuz ve amerikan bir tarz. Tam anlamıyla, dünya'da insanlık dışı şiddet uygulanan yerler var ve biz bunu ortadan kaldırmak için kendi şiddet gösterimizle onlar kadar hatta on

Diary Of The Dead

Brain De Palma son filmi "Redacted"da günümüz iletişim araçlarını(cep telefonları, internet, TV) kullanarak Irak savaşı sırasında yaşanan bir olay üzerinden gerçekliğin boyutuna bir bakış atmıştı. Zombilerin babası,atası Romero da son filminde son günlerin bu popüler anlatım yönünü izlemekte. Romero önceki zombi filmlerinde tüketim toplumu, bilim etiği, çevre kirliliği, ve son filmine eklediği 11 eylüm sendromu olgularını merkeze koymuştu. Bu sefer ise merkezde "iletişim" bulunmakta. Film Romero'nun günümüz korku filmleri hakkında ciddi bir tespitiyle açılıyor. Daha sonra korku filmi çekimi yapan bu öğrencilerin zombilerden kaçışını, ve bu kaçış sırasındaki görüntüleri kameraya alışlarını onların kamerasının gözünden izliyoruz. Büyük usta gerilim yaratmakta ve gore sahnelerde yine yaratıcılığını konuşturmuş. Karakterler bir süre sonra kameralar üzerinden birbirine konuşurken izleyici görünene değil, görünenin görüntüsüne muhattap kalıyor. Sona dogru zombilerin o

There Will Be Blood Part II

Max Weber'e göre protestan ahlakındaki kişinin cennete veya cehenneme gideceğinin yani seçilmiş olup olmadığının belli olmasından ve bu belirsizlik içinde olanların ise çok çalışarak zengin olma yolundan ve bu dönğünün de kapitalizme açıldığının bahsettiği pencereden de bakabiliriz. Çünkü Daniel Planwiev'in filmin sonunda Eli'a yaptığı konuşma bizi buraya getiriyor gibi. Daniel Planwiev Eli hesaplaşmasında Daniel'in ağzından şunlar dökülüyordu; Çünkü seçilmiş olan kardeşin sen değilsin, Eli. Seçilmiş olan, Paul'dü. Beni bulup, arazinizden bahsetti. Sen ayakta uyuyordun. - Neden Paul'den bahsediyorsun? Peygamber olan, o! Zeki olan, o! Toprağın altında ne olduğunu biliyordu...ve çıkarmam için de beni buldu. Komik olan ne, biliyor musun? Dinle, dinle, dinle! Eline 10,000 dolar nakit para verdim. Aynen böyle! Artık kendine ait mütevazi bir şirketi var, üstelik başarılı da. Daniel'a gelince Empire dergisinin yorumuna tamamıyla katılacağım sanırım Sinema Tarihinde

Einsentein

Sinema tüm sanatların en üstünüdür, çünkü tüm sanatları içinde barındırır. Sergei M Einsentein Kuşkusuz büyük Sovyet yönetmen bu sözüyle sinemayı kutsal kılarken diğer sanatları aşağılamak gibi bir amaç gütmüyordu. Nereden bakarsanız bakın iyi bir yönetmen olmak için sadece mekanik sinema bilgisi yeterli değildir. Yönetmen aynı zamanda bazen iyi bir ressam olur ve sinemasını görselliği oluşturur, ya da iyi bir fotoğrafçı olur ve kimliğini fotoğrafik kareler oluşturur. Kimi yönetmen müziği etkin kullanır, kimisi ise oyuncu yönetiminde iyidir. Kimiside iyi bir psikologdur ve filmini farklı okumalara açar. Belki de Eisentein bu sözüyle sinemanın diğer sanatlar üzerinde ki bütünleştirici etkisine işaret ediyordu.

Cinayeti Gördüm

Tekrar izleme fırsatı bulmuşken karalayayım Antonioni hakkında, en çok sevdiğim yönü kendisine özgü biçimselliği, kamera seçimleri o kadar güzelki filmlerini takip etmek o kadar keyifli benim için, ve cinayeti gördüm; görünen ile görünmeyen, gerçeklik algısı kaybolmuş bir fotoğrafıçının hikayesi. En güzel Antonioni Filmi en azından izlediklerimin arasında... Senin Paris'te olduğunu sanıyordum. Zaten Paristeyim!!