Ana içeriğe atla

Yumurta

Şehirde yaşayan ve kendi deyimiyle doğduğu kasabadan nefret eden birisi "YUSUF". Annesinin ölümüyle doğduğu kasabaya dönen Yusuf'un kendi iç çatışmalarını izliyoruz, klasik anlatımdan sıyrılmış, minimalist bir tarzda çekilmiş bir film "Yumurta" ve akla hemen Mayıs Sıkıntısı, Uzak gibi filmleriyle NBC'yi getiriyor biraz ve evrensel olarakta tabi ki Andrei Tarkovsky'i. Öncelikle o kadar güzel bir sahneyle açılıyor ki film, iki planda "yaşam ve ölümü" çok güzel özetliyor. Yusuf her seferinde kasabadan gitmek istemekte fakat her seferinde bir engel çıkmaktadır. Nefret ettiği kasabasından kah babasıyla açtığı kurumuş eski bir kuyuya düşerek, kah işlerinin gecikmesiyle, kah Zebani gibi bir köpeğin esiri olarak çıkamıyor, kasabası cehennemi oluyor. Cehennemi yüzleşmeden bırakmıyor Yusuf'u. Minimalist anlatımı, fotografik kareleri ile mükemmel bir film "YUMURTA". Geleneksel anlatının dışında, bizimde bir sinemamız var ve bu sinemamız gayet güzel ödüller alıyor, izlesekte, izlemesekte alıyor...

-----
İnsan kendi bilincine mahkumdur.
Jean paul sartre

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas