Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Conan The Barbarian

Hollywood'un zamaninda gisede iyi iş yapmis filmleri tekrardan onumuze koymasindan son olarak nasibini Conan aliyor. Fakat yine bu yil icerisinde izledigimiz Planet of The Apes, X-Men, Tron, The Thing gibi yeniden cevrim ya da devam halkalari icerisinde en klise ve en az zeka pariltisi iceren yapim olmus. Robert E. Howard'in karakteri Conan'in ilk kez beyazperdeye yansimasi Arnold Schwarzenegger idi. Bu yeni yapimda ise Conan karakterini Game of Thrones'da da yine benzer bir rol ile karsimiza cikan "Jason Momoa" canlandiriyor. Fakat ne yazik ki Conan performansi Game of Thrones kadar iyi olmamis. Basit bir intikam oykusunden oteye gidemeyen senaryosu, anlamsiz ve basit diyaloglari, vasat aksiyonu ile Hollywood'un ticari bir riske girmeden daha once herhangi bir epik aksiyon filmin de rastlanabilecek bir sablonu uyguladigi Conan; hizli kurgusu ve oldukca gurultulu ses kusagina bir de 3D eklenince izleyicisi icin oldukca yorucu bir tecrubeye do

Red State

Kult filmi Clerks ile baslayan sinema kariyerine yine "Clerks" disinda cok iyi filmler sigdiramamis bir yonetmen Kevin Smith. Fakat filmlerindeki kaba mizah ve taslamalariyla kendine has bir hayran kitlesi de olusturmus, ayni zamanda. Red State ; yonetmenin daha onceki filmlerine gore daha farkli bir kategoride. Her ne kadar filmin afisinden de gozlenecegi uzere bir korku filmiymis gibi algi yaratsada ;, dini-politik soslu bir istismar filmi. Film; hormanlarinin tavan yaptigi bir grup ergenin kisa yoldan cinsel deneyim icin yola koyulmalariyla aciliyor. Gittikleri karavanda alikonan gencler bagnaz bir aile kilisesinde gozlerini aciyor. Ilk yari ise rahip Abin Cooper'in tuyleri diken diken eden vaaziyla geciyor. Ikinci bolumde bagnaz aile kilisesine hukumet guclerinin mudahale sureci (esirlerin de dahil oldugu olum emri) basliyor. Iki bagnaz gucun catismasiyla yonetmenin gerilimi artirma firsati varken, belli bir noktadan sonra frene basiyor ve garip bir haml

Midnight in Paris

Woody Allen'in "Newyork" sevgisini eski yapimlarindan biliyoruz. Yonetmen son yillarda cektigi filmlerinde Londra ve Barselona 'dan sonra ise simdi de Paris'i mesken tutmus. Owen Wilson'un canlandirdigi "Gil Pender" herkesin hem fikir oldugu sekilde aslinda Woody Allen'in ta kendisi. Uzerine calistigi romaninda Gil, eskiden kalma esyalar satilan bir dukkandan bahsediyor ve gecmis donemde yasamanin iyi olacagina dair vurgulama yapiyor. Allen'in sinemasal kodlari ise bu noktada devreye giriyor ve varolusu bu hayat icerisine sinirlandirilmis, karakterlerinin ve dolayisiyla izleyicisinin hayati yasamaya deger kilacak kodlar bulmasini sagliyor. Gil karakteri; yagmurlu Paris sokaklarinda, Picasso'nun tablolarinda, Fitzgerald ve diger yazarlarla olan diyaloglarinda bu kod'un simdiyi yasamak olduguna kanaat getirirken, biz seyircilerin tesellisi ise iyi bir Woody Allen filmi izlemis olmasi oluyor...

X-Men First Class

Bryan Singer'in serinin ilk iki filmiyle politik ve aksiyonu bol yapimlara imza atmisti. Yonetmenin seriyi birakmasiyla birlikte serinin ucuncu filmi ve Wolverine filmi Singer'in yapimlari karsisinda oldukca zayif halkalar olarak yerlerini almisti. Serinin cizilen karizmasini yeni bir filmle toparlama gorevi ise "Stardust" ve "Kick Ass" 'den tanidigimiz "Matthew Vaughn" 'a dusmus.X-Men First Class birinci filmin acildigi donemden baslayarak bildigimiz X-Men ekibinin nasil toplandigini, kader ortakligi yapan Magneto ve Xavier'in nasil yollarinin ayrildigini anlatan bir yapim olmus. Sirtini tarihsel bir gerceklige dayayan Amerika, Rusya Kuba arasindaki fuze krizinin yasandigi bir donemde gecen film bu yonuyle akillara Watchmen'i getiriyor. Zaten eskimis bir politik metin olan(soguk savas) bu secim daha once Watchmen'de kullanilmis bir tema olmasi nedeniyle filmin hanesine yazilacak eksi bir puan olacakken, aksiyonu v

Source Code

Ilk filmi Moon ile "2001 A Space Odyssey" 'den fazlasiyla etkilenmis bir yapimla karsimiza cikan Duncan Jones ikinci filmi Source Code ile Moon'dan farkli olarak yeryuzunde gecen bir bilim kurgu filmine imza atmis. Ilk filmine oranla zaman yolculugu, baska bir bedende uyanma, hafiza kaybi, sanal gerceklik gibi farkli temalar secmis olsada yonetmenin ikinci filmiyle birlikte sinemasal kimliginin de olusmaya basladigini rahatlikla soyleyebiliriz. Ilk filmiyle klonlastirilarak bedeninin ve zihninin "kapitalist bir sirket" tarafindan kontrol edildigi "Sam Bell" karakterinin yerini Source Code'da ise Afganistan'da gorev almis bir pilot yine benzer bir temayla (kapitalist bir sirket yerine ise bu sefer ulusalci, militarist gucler) aliyor. Benzer temalari farkli konseptlerle sundugu iki filmiyle insan bedenini ve zihnini manipule eden herseyi ayyuka cikaracak gibi duran "Duncan Jones" simdiden bilim kurgu icin aranan bir i

Once Upon A Time in Anatolia

Nuri Bilge Ceylan'in Cannes film festivalinden de odulle donen son filmi Bir Zamanlar Anadolu'da gerceklesmis bir cinayet sonrasinda cesedin pesindeki insanlarin hikayesine odaklaniyor. Karanlikta, sadece farlarin aydinlattigi yollarda uc araba dolusu insanin bir cozumun (cinayetin ispati) pesinde gidisine tanik oluyoruz filmin ilk yarisinda.Bu ilk yari boyunca karakterlerle birlikte bizimde buldugumuz bir hic oluyor. Polisi, jandarmasi, savcisi, zanlisi, doktoru,soforuyle birlikte cesme cesme dolasan bu karakterlerin araba ici sohbetleri de bu ilk yariya hizmet ediyor. Her kesimden karakterlerin bulundugu bu uc arabada goze batan diger unsur aralarindaki guc hiyerarsisi oluyor. Herkesin dili bulundugu konum kadar donuyor. Dogal olarak en cok soz ve en son sozu soyleme hakki ideolojik aklin temsiline yani savci'ya dusuyor. Rasyonel aklin temsili doktoru bu noktadan ayirmak gerekiyor. Doktor karakteri filmin basinda olculu bir sekilde bizlere sunuluyor. Sanki b