Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Set Me Free

The Tree of Life

Krzysztof Kieslowski ölmemiş olsa, bu filmide Terrence Malick'in çekmiş olduğunu bilmeden izlesem bunun bir Kieslowski filmi olduğunu düşünebilirdim ya da Tarkovski ölmemiş olsa böylesine bir sinematografinin sadece Tarkovski tarafından yar atılacağına dair kalıbımı basabilirdim. 2012 yılında öngürlen kıyamet alemetlerindenmidir bilinmez "Melancholia" ile birlikte "bireysel kıyametlerin" mükemmel görsellikteki senfonileri oldular. İki filmi birbirinden ayıran en büyük farkı ise Trier'in kışkırtıcı, seyircisini sürekli taciz eden tarzı oluşturuyor. Tree of Life bir uzlaşma ortaya sunarken, Melancholia ise uzlaşma da dahil herşeyi yerle bir ediyor. The Tree of Life ana hikayesini 50'lerin Amerika'sındaki geleneksel bir ailenin kendi tarihlerini büyük oğul Jack'in gözünden anlatılmasına dayanıyor. Fazlasıyla otoriter baba ve O'nun tam zıttı olarak fazlasıyla naif bir anne ikilemi üzerine kurulu. Film, bu geleneksel, muhafazakar ailede

The girl with dragon tattoo

Lisbeth için uyarladığım bu kurgu tabiki sadece kolundaki dövmeden ibaret değil... Cadi, bircok din ve mitolojide dogaustu gucleri olduguna inanilan kadindir. Bazi kaynaklara gore ise, cadilik 15. ve 17. yuzyillar arasindaki zor yasam kosullari altinda yasayabilmek icin bazi kadinlarin yaptiklari zoraki bir meslektir. Ejderha Dovmeli kizin sempatik karakteri "Lisbeth Salender" 'e bu tanimlari uyguladigimizda, zor yasam kosullari icerisinde donustugu sey ortacagdaki hemcinsleriyle benzer ozellikteki siber bir suikastci oluyor.Doğaüstü güçlere sahip olan Cadılara benzer şekilde Lisbeth'in silahıda küresi değil "dizüstü bilgisayarı" oluyor. Tabi O'nun bu yetenegi cadıların engizisyon mahkemelerindeki kadere benzer bir şekilde "eril iktidar" tarafindan lanetleniyor...

Codayi-i nadir ez simin

İranlı yönetmen Asghar Farhadi "Altın Ayı" ve akabinde "Golden Globe"'dan ödülle dönen son filmi "Jodaeiye Nader az Simin" ile seyircisinde kimin suçlu, kimin masum olduğuna dair soruların havada uçuştuğu, iyi geliştirilmiş karakterleriyle sınıflara ayrılmış topluma dair iyi bir dram.Boşanmış bir orta sınıf İranlı çiftin yaşlı babası için alt sınıf bir bakıcı tutması sonucu gelişen entrikalar üzerine kurulu, suçlu kim sorusunun filmin sonuna kadar yakanınızı bırakmadığı fakat yönetmenin filmin sonunda bunu tersyüz ederek suçu sınıfsal topluma yıktığı filmde; yönetmenin tek derdi de kokuşmuş ilişkiler yumağı içerisinde sınıfsal bir tespit yapmakta değil tabiki. Alzheimer hastası babayı sancılı "İran Rejimi", geleneklerine bağlı ve hasta babanın düzeleceğine dair belli bir saplantı geliştirmiş olan oğlu İran'ın muhafazakar kesimi ve yurtdışına gidip hayatını orada yaşamak isteyen, kızının böyle bir ortamda yetişmesini istemeyen

The Walking Dead

Frank Darabont'un da projeden ayrılmasıyla vasat bir şekilde ilerleyen yapım 2.sezonun 2. yarısına şubat ayında başlayacak. Serinin bu ikinci sezonunun ikinci bölümü için hazırlanan bu afişte oldukça vurucu bir sonu olan yedinci bölüm finalinden bir kesit barındırıyor. 7. bölümün o muhteşem finali "ötekiye" duyulan "tarihsel öfkenin" ve "linç psikolojisinin" bir tezahürü olarak insanın kanını donduran bir şekilde sunuluyor.

The Skin I Live In

Almodovar son filmiyle "İçinde yaşadığım deri" usta yönetmen Hitchcock'un filmlerini andıran bir gerilim öyküsü anlatıyor. Genetik üzerine çalışmalar yapan obsesif bir bilim adamı olan Ledgard karakterinin karısı korkunç bir şekilde trafik kazası geçirmiştir. Suni deri çalışmalarını karısı üzerinden yürüten Ledgard karısının yanık yüzünü aynada görmesiyle intihar etmesine yol açar. Film bu noktada Ledgard'in tanrı kompleksi üzerinden ilerlerken, diğer yolunu ise geçen yıllarda kızının ölümüne yol açan olay üzerinden ilerliyor. Gayet trajik olaylar yaşayan Ledgard karakteri kendi travmasından sıyrılabilecek yolu da "obsesif" karakteri üzerinden açıyor. Tanrı'yla özdeşlik kuran sapkın doktor (Tıp etiğini bile dinlemeden Genetik'e olan bağlılığı) figürüne bir de otoriter baba figürü (Norma'yla olan iletişimsizliği) eklenince "Vera" ortaya çıkıyor. Ledgard'in Tanrı kompleksine (Öyleki Vera'nın intihar girişimlerine müd

Twisted Red Riding Hood

Prolog - Awakening Little Red Riding Hood The Threat Gerçek tehdit "kurt" değil, avcının kendisidir. First Order - Eat it ! Elma, bilgi ağacının meyvesidir. Twisted Red Riding Hood

Restless

Restless sinemaya yeni başlamış bir yönetmenin ilk filmi olsa, mesela ben film yapmaya başlamış olsam ve Restless'da benim ilk filmim olsa Ailesini genç yaşta yitirmiş olan Enoch ile yakında ölecek olan Annabel'in kesişen yollarını; gençler in fazlaca kaçan duygusallığını göz ardı ederek iyi karakterlerden oluşmuş, iyi bir görsellik oluşturulmuş, keyifli mizansenlerin olduğu, karamsar atmosferine rağmen eğlenceli bir film olarak görülebilirdi. Fakat ne ben sinemaya başladım ne de Restless benim ilk filmim. Yönetmen koltuğunda Gerry, Elephant, My Own Private Idaho, Paranoid Park gibi filmleriyle tanıdığımız usta yönetmen Gus-Van Sant olunca işin rengi biranda değişiyor. Son donemde cektigi Elephant ve Paranoid Park'in aksine ne yeni gorsel deneyler yapip estetik arayislara giriyor ne de tur icerisinde oynamalar yapip farkli bi'seyler sunmayi basarabiliyor ...