Ana içeriğe atla

The Avengers

The Avengers'in her bir karakteri için çekilen filmlerine göz attığımızda hep isabetli yönetmenlerle çalışıldığını görüyoruz. Mesela;

Efekt konusunda oldukça iyi işler çıkaran Joe Johnston Captain America'ya , Jon Favreau ise Iron Man'e hayat vermişti. Hulk ise Ang Lee'nin elinde kimlik problemi üzerinden iyi bir psikolojik çözümlemeye dönüşmüştü. Son olarak Thor ise Shakespeare uyarlamalarından tanığımız Kenneth Branagh'a emanet edilmişti. Tüm kahramanlar yönetmenlerinin de sinemasal karakterlerine uygun isimlerdi. The Avengers ise saydığımız tüm karakterlerin bir araya toplanarak kötülüğe karşı mücadele ettiği bir uyarlama ve bu yıldızlar topluluğu içinde Buffy - Angel -Firefly gibi unutulmaz Tv işlerine imza atmış "Joss Whedon" 'un isminin olması tesadüf değil. Buffy'de ve Angel'da Joss Whedon'un en iyi yaptığı işlerden bir tanesi kalabalık bir kahraman filosu olması, onları da oldukça ekonomik ve ölçülü şekilde kullanmasıydı. Whedon The Avengers'ta da yıldızlar karması süper kahraman karakterlerini beklenildiği gibi oldukça ekonomik ve her birinin karakteristik özelliklerini ön plana çıkararak kullanıyor. Kendisine has mizah anlayışını ve popüler kültüre yaptığı ince göndermeleri de yine eksik etmiyor....

The Avengers türdeşi Watchmen gibi bir uyarlama değil. DC ve Marvel'in çizgi romanlarının tipik farklılıklarını bu iki uyarlama arasında da görebiliriz. The Avengers, Watchmen gibi karakter analizleri çıkaran derinlikli ve politik bir görüntü çizmiyor. Daha çok yolunu aksiyon ve mizah ile çiziyor. Bunu da oldukça başarılı görsel olarak tatmin edici bir şekilde yapıyor ...






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas