BÖLÜM 3:
Emel yorgunluktan kanepeye atmıştı
kendisini ve birkaç dakika içerisinde de gözleri kapandı. Öyle ki; tüm gece
boyunca sıktığından dolayı şikâyet ettiği ayakkabılarını bile çıkarmayı
unutturacak kadar büyük bir yorgunluktu bu. Hakan cep telefonundan Chet Baker -
My funny valentine’ı buldu ve işaret parmağıyla hafifçe dokundu. Telefon evdeki
ses sistemiyle eşlendi ve şarkı kısık ama içeriyi dolduran bir sesle çalmaya
başladı. Şarkının çalmaya başlamasıyla birlikte tebessüm ederek Emel’in yanına
geldi. O küçük ve zarif ayaklarını, usulca ayakkabılardan kurtardı. Tüm gece
boyunca doğum günü partisinde kendisini bu kadar yormaması gerektiği söylemişti
fakat; Emel dinlememişti O’nu. Bu tavsiyesinin göz ardı edileceğini biliyordu,
keza dans etmeyi sevmeyen bir kadının varlığını hayal bile edemiyordu.
Doğalarına ya da o estetik vücutlarının varoluşuna aykırı bir durumdu bu.
Emel’in yanına uzanarak parmaklarını saçlarının arasında gezdirmeye başladı, kokusunu
içine çekti. İlk aşkı geldi biranda aklına; saniyelik ayrılıkların bile
kendisini çileden çıkardığı, O’nun için ölümü bile göze aldığı günler aklına
geldi. Bir erkeğin uğrunda ölebilecek bi’şeyler aradığı zamanları… Şimdi yine
âşıktı, belki de, ilk aşkından daha fazla âşıktı. Fakat o eski abartılı
duygularından sıyrılmıştı. Olgunluğa adım atmak böyle bi’şey belki de diye
geçirdi içinden, yanı başındaki Emel’in otuz dokuzuncu yaş günü hediyesi olan
muma üflerken. Sıkıca sardı Emel’i, metrodaki cesur kız aklına geldi. Cesurdu;
çünkü tanımadığı kişilerle insanlar konuşmuyordu artık. Her konuşmanın maddi
bir bedelinin olduğunu düşününce konuşmak isteseler bile konuşmuyorlardı.
Emel’e daha sıkı sarıldı. Bir sabah daha beraber kahvaltı edebilmeyi, eşini ne
kadar sevdiğini bir kez daha söyleyebilmeyi umarak uykuya daldı.
Yorumlar