Ana içeriğe atla

X-Men: Apocalypse


X-Men çizgi roman uyarlamalarında oldukça ayrı bir yere sahip. Kalabalık kahraman kadrosuna rağmen sığ sularda gezmeyen hem aksiyon hemde düşünsel anlamda oldukça doyurucu işler olarak karşımıza çıktı. İnsan üstü yeteneklerin ortaya çıkması ergenlik sürecinin bir tezahürü olarak yansıtılırken büyüme sancılarını da bu alegorik yolla aktarıyordu. Tabi bunun yanında usta yönetmen "Bryan Singer" 'in politik dokunuşları da türdeşlerinin yanında şüphesiz sınıf atlattı uyarlamalara. Serinin yeni filmi X-Men Apocalypse ise bu büyüme sancılarından yine nasibini almış. Gençlerin gerçek potansiyellerinin gerçek yetenekleriyle açığa çıkardığı Prof Xavier'in okulu ise "çoklu zeka kuramının" adeta bir uygulama merkezi gibi... Bu vesileyle film modern eğitimin nasıl olması konusunda pedagojik okumalara da vesile oluyor. Filmin politik kanadını oluşturan "En Sabah Nur / Apocalypse" (Tanrısal güçlere sahip olduğu halde tüm insanları düşünce düzeyinde kontrol etmek istiyor.) ise antik çağlardan günümüze insanların zihinlerini ve düşündüklerini kontrol altına almak isteyen iktidarların bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda Xaiver'i ve okulunu hedef almış olması şaşırtıcı olmasa gerek. Ne de olsa İktidarın düşünce kontrolünü sistemli ve etkili yapmaya çalıştığı yer şüphesiz okullardır. Filmin aksiyon düzeyi yine tatmin edici düzeyde ve Bryan Singer'in kotardığı Eurythmics - Sweet Dreams soslu Quicksilver sahnesi ise defalarca izlemek isteyeceğimiz türden.
Kısaca X-Men Apocalypse bol kontenjanlı süper kahraman filmlerinde ergen düzeyinde kahraman çatışmalarından sıyrılarak ergen kadrosuyla olgun ve büyük laflar edebilen bir film olmuş ...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas