Ana içeriğe atla

Evil Dead

Yeniden çevrimlerin en başarısızları genellikle korku türünden çıkıyor. Teksas katliamından 13. Cumaya, The Fog’dan Halloween’e, Romero’nun apolitize edilmiş re-make zombi uyarlamalarına kadar birçok klasik, kötü yeniden çevrimlerle hortlatıldı. Bu yeniden çevrimler bırakın uyarlandığı film kadar iyi olmayı kendi içinde bile oldukça sorunlu örneklerle çıktı karşımıza. Evil Dead’in yeniden çevriliyor olması da böyle bir halet-i ruhiye ile filmi beklememize neden olmuştu. Beklenilenin üstünde fragmanı bile bu beklentilerimizi artırmaya pek yetmemişti. Yönetmen koltuğunda henüz ilk uzun metraj filmini çekecek bir yönetmenin oturması ise artmayan beklentilerimizin azalmasına bile yol açmıştı. Taki gün gelip film vizyona girene ve izleyene kadar.

Uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle zor günler geçiren Mia abisi David ve sevgilisi Natalie, arkadaşları Olivia ve Eric’ten yardım ister. Hafta sonunu ormandaki bir kulübede geçiren grup kilerde buldukları kitabın yol açacağı dehşet ve ölüme sürüklenecektir.

Film parti, seks ve uyuşturucu için hafta sonunu bir kulübede geçiren bir grup genç hikâyesini kullanmak yerine uyuşturucuyla mücadele etmeye çalışan bir karakterle açılıyor. Mia’nin geçmişte abisiyle yaşadığı sorunları da eklersek filme iyi bir psikolojik gerilim yaratacak bir arka plan hikaye entegre edilmiş oluyor. Film uyuşturucu bağımlısı bir karakterin hikâyesi olunca yaşanılanların halüsinasyon mu yoksa gerçek mi olduğuna dair bir vurgu filmin belli bir kısmına kadar izleyicisinde şüphe uyandırıyor. Fakat yönetmen Mia’nın abisiyle olan gerilimi ve hayal-gerçek arasında gidip-gelen kısımları hasıraltı ederek gore sahneler üzerinden filmini yürütüyor.

Yönetmen Fede Alvarez’in en büyük başarısı doksan dakikalık süresini oldukça ekonomik kullanması. Filmin başlamasıyla birlikte zaman kaybetmeden hikâyesini oluşturup izleyicisini ilk dakikadan itibaren korkutuyor. Karakterleriyle birlikte ormana hapsettiği izleyicisine klostrofobik bir ortam yaratırken korku türüne olan hâkimiyetini ve meziyetlerini bir bir sıralıyor. Türe olan hâkimiyeti yer yer klişeleri kullanmak olurken yer yer ters-yüz de ediyor, bunun yanında Japon korku sineması etkilerini de rahatlıkla sezebiliyorsunuz.

Tabi ki bunun yanında filmin dezavantajları da bulunmakta. Filmin süresi bunlardan bir tanesi. Eğer 15dk daha uzun olsaydı ve Mia - abisi arasındaki ilişki üzerinden filmin dramatik yapısı güçlendirilseydi daha iyi bir sonuç ortaya çıkabilirdi. Dezavantajı ve bir taraftan da avantajı diyebileceğim bir diğer özellik ise yönetmenin her şeyden birazcık filme katma çabası. Psikolojik bir gerilim yaratacak bir hikâye kurmaya çalışıp, daha sonra kabin, gore, Japon-korku, yer yer zombi filmlerine meyil etmeye çalışıp her şeyden birazcık katmak ilk filmini çeken bir yönetmen için ve kısa süreli bir film için oldukça riskli bir hamle gibi duruyor. Fakat bu dezavantaj olabilecek faktör Fede Alvarez’in ölçülü yönetimiyle avantaja dönüşüyor.

Kötü korku yeniden çevrimlerle sürekli duvara toslayan Hollywood’un çizilen karizmasını Evil Dead ile Fede Alvarez bir nebzede olsa toparlıyor. Yönetmenin türe olan hâkimiyeti ve yetenekleri biz korku filmi sevenlerin merakla yeni işlerini beklememize neden oluyor.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas