Ana içeriğe atla

Be Kind Rewind

Sinemanın yeni haşarı çocuğu Michael Gondry'nin kendi ülkesinde çektiği "Science des rêves, La "'in ardından Hollywood'da "Be Kind Rewind"'a imza atmış. İlk iki filmi oldukça deneysel gözüken Gondry bu filmiyle birazcık geleneksel anlatıya dönmüş fakat, bu tabiki kendi dokunuşuyla...80'ler döneminin unutulmazları video kasetlerin dijital teknoloji ve yapımcı şirketlerin aç gözlülüğüne yenilmesinin ardından, ard arda çıkarılan dvd box setlerle, farklı yönetmen - yapımcı baskılarıyla şirketlerin filmleri (herhangi bir 1920 yapımı filmi bile) tüketim manyaklığı haline getirmesine... telif hakkı kisvesiyle gişede kazanılan milyon dolarlar yetmezmiş gibi gözlerini bu uğurda kan bürümesine... sinemanın kolektif bir icat olduğunu ve seyircininde burada büyük bir paya sahip olduğuna... ve bunları unutan şirketlere... en güzel cevabı "Be Kind Rewind" filminde video kaset kültüründen gelen sinefiller veriyor. Yapımcı şirketlere karşı bir devrim gerçekleştiren sinefiller hem gerçek bir amatör ruhla "Robocop", "Ghostbusters", "Lion King", "2001 a Space Odyssey" gibi filmleri yeniden çekerek Hollywood'un "Remake" takıntısıyla hem dalga geçiyorlar, hem de bu çekimler yüzünden telif hakkı davaları açan şirketlere karşı tamamen kendi yapımları bir filmle bölgesel olarak karşı duruyorlar. Bu söylenenlerin bir Hollywood filmi içinde gözükmesi de işin ironik yanı sanırım...

Bunu Seven Şunu da Sevebilir : Science des rêves, La (2006)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas