Deux jours, une nuit kapitalizm’in günümüz de cereyan eden bölümünü iyi özetleyen bir film. Dardenne kardeşler ve Marion Cotillard’ı buluşturan yapım psikolojik sorunları nedeniyle bir süre çalışmaya ara veren Sandra’nın işine son verilmesi ve işini tekrar kazanmaya çalışmasını anlatıyor.
Sandra sosyal konutlardan çıkıp kendilerine krediyle ev almış iki çocuğu ve kocasıyla yaşayan bir kadın. Bu haliyle kafalarda mutlu bir aile tablosu canlanmasın. Evin kredi borcu, Sandra’nın rahatsızlığı ve eşi Manu ile olan sorunlarının üzerine bir de işten çıkarılması ekleniyor.
Çalışmak aynı zamanda toplumsala dahil olmanın bir yolu aslında. Evin kredisi ve geçinmenin tamamen Manu’nun üzerine yıkılması evlilikleri üzerine de ciddi bir tehdit oluşturuyor. Aynı zamanda bu tehdit çocukların iyi eğitim alamamaları, kendini değersiz hissetme gibi görüntülerde de karşımıza çıkıyor. Bütün bu baskılarla birlikte Sandra daha önce gitmesi için oy veren “14” kişiyi tek tek ziyaret ediyor. Prim ya da Sandra’nın işte kalması yönünde oy kullanması gereken işçilere kendi lehine oy vermesi için ikna etmeye çalışıyor. İkna turunda izleyicinin ilk dikkatini çekecek olan şey; çoğu kişinin mevcut işinin dışında ek işler yapıyor olması sanırım. Bu batağın içerisine herkes batmış durumda. Sandra kimisinde hoş karşılanırken, kimisinde hırpalanıyor. Kaptitalizm’in enjekte ettiği kayıtsızlık hali karakterlerin yüzlerinden okunuyor. Sandra 1000 euro ile işçilerin arasında sadece bir engel olarak kalıyor.
Marion Cotillard film boyunca beden dili ve mimikleriyle başarılı bir performans sergiliyor. İş arkadaşlarının kapısının önünde ürkek bir şekilde zile basışı uzun süre unutulmayacak türden.
Filmin sonunda Sandra işvereni tarafından odasına çağrılır. Daha önce gitmesi yönünde verilen 14 oyu 8’e düşürmesi işverenin gözünden kaçmaz. Bu başarısını herkesin primini alarak ve kendisininde bir sonraki dönemde işe başlayacak olmasıyla kutlamak ister. Fakat bunun bir karşılığı olacaktır. Çalışanlardan bir tanesinin işine son verilecek Sandra işe başlayacaktır. Bu rekabet ortamına kolektif bir çabayla cevap veren Sandra tehdit olarak görülmüştür. Rekabet ortamına katılabilmesi, O’nun da kapitalizm’in bu ahlaksızlığına entegre olabilmesi için gerekli teklif sunulmuştur.
İşte tam da bu yüzden kapitalizm (belki dünyanın en doğru sistemidir ama buna rağmen) ahlaksız bir sistemdir. Hobi iş, kazanan hepsini alır, esnek çalışma saatleri …. gibi uygulamalarla insanın emeğini boşa çıkaran, psikolojisini bozan, her an işten atılma korkusuyla tetikte yaşatan ve Sandra’nın ikna turlarında (Ki bu turlar ciddi aile kavgalarını, psikolojik gelgitleri ve intihar girişimini içerisinde barındırıyor.) olduğu gibi kolektif bir çabayı gördüğünde ise şaka yapmıştık biz size, siz ikramiyenizi sizde işinizi kazandınız diyerek böylesi bir durumdan bile nemalanmaya çalışan, yeni bir rekabet ortamı kurmaya çalışacak kadar ahlaksızdır...
Yorumlar