Nuri Bilge Ceylan’ın Türk Sinemasının en önemli başarılarından birine imza attığı Kış Uykusu, ödül töreninin hemen akabinde vizyona girerek sinemaseverlerin beğenisine sunuldu.
25 yılını tiyatroya verdikten sonra Kapadokya’da sahibi olduğu otelin işletmeciliğini yürüten Aydın’ın hikâyesine odaklanan “Kış Uykusu” arabasının camına gelen bir taşla gölgelerde yaşayan karakterinin yüzünü aydınlatarak kurduğu mikro evreninin yıkımını resmediyor.
Kış Uykusu’nu birçok farklı şekilde isimlendirmek mümkün; yönetmeninde tabiriyle Çehov öykülerinden, Bergman’ın “All These Women” gibi tek mekanda geçen ve kadın-erkek ilişkilerine odaklanan filmlerinden ya da son dönemde izlediğimiz Trier’in kimsenin kimseden hazzetmediği ve evlilik üzerine nutukların çekildiği “Melancholia” ’dan izlere rastlayabiliyorsunuz. Tabi yönetmenin filmografisinde sürekli maruz kaldığımız fotoğraf etkisini de unutmamak gerek. Zira yine film boyunca mükemmel portreler, mükemmel kadrajlı manzaralar yakalıyorsunuz.
Başta belirttiğim gibi Aydın’ın arabasının camına gelen bir taş ütopyasının da yıkımını başlatıyor. Motosikletli bir genç Aydın için kusursuz olan bu dünyada at olup olmadığını sorarak ilk darbeyi vuruyor. Sonrası aile içi geçen aradaki kişisel husumetlerin felsefi tartışmalar üzerinden yürütüldüğü, kimsenin kimseden hazzetmediği diyaloglardan oluşuyor. İşlerin kesat olduğu bir mevsimde müşteriler birer birer oteli terk ediyor. Bu noktada filmin mimarisinin hikâyeye iyi hizmet ettiğini belirtmekte fayda var. 25 yıllık modern bir kariyerin ardından doğaya, baba evine dönen bir adam son demlerini artık burada geçirmeye karar veriyor. Mağaraları modernize ederek yapılan bu dönüş Rousseau-vari bir doğaya dönüşten ziyade kapitalist-burjuva rüyası(Doğaya dönüş turizmi) bir doğaya dönüşe işaret ediyor. Kuşkusuz Rousseau’nun doğaya dönüş ile kastı elimizde mızraklarla ilkel bir topluma evrilmeyi gerektirmiyordu. Fakat insanın doğasını bozan ve modern dünyaya ait; mülkiyet, sınıfsal farklılık, dindar-seküler gibi tartışmalar (Rousseau’nın doğaya dönüşe ve ilkel topluma dair işaret ettiği insanın insanı sömürmediği, lüksün ve eşitsizliğin insanın ahlâkını bozmadığı bir özgürlük ve eşitlik toplumu) bu doğa ortamına sızıyor. Bu dönüş Rousseau’nun belirttiği gibi eşitlikçi bir dönüşü işaret etmiyor. Film bu haliyle aynı zamanda bir postmodernizm eleştirisine de dönüşmüş oluyor. Aydın bu durumu “doğada bile eşitlik yok, ben mi istedim zengin olmayı” gibi bir rasyonaliteye oturtuyor.
Filmin gösterimiyle birlikte Aydın karakteri farklı şekillerde okundu. Türkiye’nin siyasi konjonktürü üzerinden farklı okumalar gördük. Tuzu kuru ve bohem denildi. Halkına yabancı solcu denildi. Halktan beklentisini yitirmiş bir karakter denildi. Hatta ileri boyuta taşınıp birde siyasi kimlik katılarak CHP zihniyeti bile denildi. Ben film yapımının başlı başına politik bir duruş olduğunu düşünenlerdenim. Tabi ki her film kendi içinde günümüz siyasi kodlarını barındıran alegoriler barındırabiliyor. Fakat “Kış Uykusuna” bu anlamda politik bir film demek bana zor geliyor. Yönetmenin bir önceki filmi “Bir Zamanlar Anadolu’da” Türkiye Siyasetini özetleyen iyi bir alegoriydi. Fakat Kış Uykusunu bu minvalde okumak yanlış olacaktır. Aydın’a getirilen bu tarz yorumları Ablası Necla ve Eşi Nihal’in Aydın’ı idealize ederek uğradıkları hayal kırıklığı tuzağına benzetiyorum. Necla’nın ve Nihal’in kimliklerini Aydın üzerinden kurup ilk hayal kırıklığına uğramalarında Aydın’ı idam sehpasına göndermeleri gibi Aydın üzerine yapılan bu tarz yorumlar filmin sonunda öğretmenin tuzu kurular, zenginler hakkında atıp tutmasına benziyor. Bu da bana Türkiye siyasetinin bir şeyleri dönüştüremediğini sadece yıkıp yerine başka bir şey getirmesini hatırlatıyor.(Yeni gelen şeyin yıkılana çok benzemesi ise ayrı bir ironi ve yazı konusu olabilir.) Siyasette asıl zenginlik düşünceleri yıkmak değil, muhalefeti günümüz şartlarına dönüşmeye zorlamaktır. Konu buraya kadar gelmişken filmin diğer ana karakterleri Nihal ve Necla’ya da bakmak durumundayız. Nuri Bilge Ceylan filmlerinde gördüğümüz en güçlü kadın karakterlerden bir tanesi diyebiliriz sanırım Nihal için. Fakat en zirve anlarını kimliğini üzerine inşa ettiği kocasını eleştirirken görüyoruz. Hayır kurumunda üstün başarılarından, ya da imam karakterinin evine gittiğinde ikna edici bir konuşma yaparak parayı vermesinde göremiyoruz. Necla ise kocasıyla yaşadığı sorunları felsefi bir soruna dönüştürerek bunun üzerinden tartışan, evine geri dönmenin hesaplarını yapan fakat Nihal’in bu düşünceyi iki dakikada ters-yüz etmesiyle agresifleşen bir karakter. Nejat İşler’in canlandırdığı İsmail karakteri ise fakir ama gururlu geleneğinin bir neferi.
Bu anlamda Aydın filmin en oturaklı karakteri. Hayatını devam ettirmek ve kişisel uğraşlarıyla ilgilenmek için işleri Hidayet’e ve avukatlara devretmiş. O’nun günahı din adamlarının temizliğine vurgu yaparken bunun bir temizlik değil yoksulluk sorunu olduğunu ya da İmam’ın far parasını ödemeye geldiğinde yetmiş liranın bazı insanlar için ne kadar büyük bir rakam olduğunu algılayamamasında aslında. Ya da yüzünün sürekli bir gölgeye ihtiyaç duymasın da, camın kırılmasında ya da kira sorununda sürekli Hidayet’in arkasına gizleniyor. İmam karakterinin yüzüne bakarak konuştuğunu göremiyoruz O’nu. Bunun dışında işleri yoluna sokmuş, hayatı fazlasıyla kafasına takmayan bir karakter. Filmin finalinde aldığı yolu düşününce hem Necla’ya hem Nihal’e hem de ucuz bir solculuk numarası ile zenginlerin kötülüğüne dem vuran öğretmen karakterine göre daha bir önde. Filmin finalinde avda tavşanı vurup gururla inine geri döndüğünde camda Nihal karşılıyor Aydın’ı. Ve arkasından bilgisayarının başında Nihal’e yaptığı itiraf geliyor. Kuşkusuz İmam’ın evinde aldığı yenilgi ile toy Nihal’de eskisi gibi olamasalar da bir adım Aydın’a yaklaşacak bundan sonra.
Kış Uykusu politik bir alegoriden ziyade herkes çok suçlu minvalinde insan ruhunun karanlık dehlizlerini aydınlatmaya çalışan bir yapım. Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da ile değişen sineması Kış Uykusu ile farklı bir yola sapıyor. Her ne kadar ben Bir Zamanlar Anadoluda’yı tercih etsem de girdiği bu yoldaki ilerleyişini de bir hayli merak ediyorum.
Yorumlar