Ana içeriğe atla

Elysium


Neill Blomkamp 2009 yılında çektiği District 9 ile yalnızca bilimkurgu fanlarını değil tüm sinemaseverler tarafından beğeniyle karşılanan bir işe imza atmıştı. Film Johannesburg üzerine sabitlenen arızalı uzay gemisinde bulunan perişan durumdaki uzaylılar için oluşturulan kamp içerisinde geçiyordu ve “Apartheid” ayrımcılığına yaptığı referanslarla son dönemin en önemli alegorilerinden bir tanesiydi. 


4 Yıl sonra Blomkamp büyük bütçeli yine post-apokaliptik bir gelecek resmeden Elysium ile izleyicinin karşısına çıkıyor. Yani filme başlarken “District 9” kadar sert politik kodlar barındırmayacağını daha düz bir aksiyon filmi izleyeceğinizi tahmin edebiliyorsunuz fakat filmin tek sorunu bu değil.

2154 yılında geçen film cehenneme dönmüş bir dünya portresi çiziyor. 
Dünya; zenginler ve fakirler olmak üzere iki kutba ayrılmış durumda. Yoksul halk, dünya üzerinde sert koşullarda sömürülerek çalıştırılırken, zenginler ise Elysium adı verilen bir uzay istasyonunda yaşıyorlar. Günümüzde en acımasız dönemlerini yaşayan kapitalizmi referans alarak oluşturulan bu senaryo ilk bakışta District 9 kadar güçlü bir alegori gibi gözükse de sırtını daha çok aksiyona dayayan, karakter gelişimi ve olay örgüsünü District 9 kadar iyi kuramayan bir film. Matt Damon’un canlandırdığı Max, çocukluk düşlerini gerçekleştirmek isteyen bir karakteri canlandırırken, çok fazla inandırıcılığı olmayan hatta yüzündeki ifadeden bakılırsa çokta bu mücadeleden hoşnut olmayan bir karakter gibi resmedilmiş. Jodie Foster’in canlandırdığı Delacourt ise film ve Jodie Foster’in kariyeri için oldukça sığ bir karakter. Filmin oyuncular bakımından tek olumlu yanı Wikus’u canlandıran Sharlto Copley’in bulunması. İzleyicinin ilgilisini başrol oyuncularından daha çok çekerken, filme daha hâkim ve sahipleniyor. 

District 9 Blomkamp’ın biçimsel olarak daha deneye açık olduğu, daha cüretkâr söylemler üzerine kurduğu, karakterler gelişimi ve olay örgüsünün oldukça iyi işlendiği bir yapımdı. Elysium ise District 9’nın hem söylem hem de biçimsel olarak yarattığı bu miras üzerine kurulu. Film muhakkak Blomkamp’ın büyük bütçe sayesinde daha büyük kitlelere ulaşmasını sağlayacaktır. Bunun yanında yönetmenin sıkı takipçileri için ise; bir türlü derinleşemeyen yüzeysel bir aksiyon filmi olarak hafızalarda yerini alacak gibi duruyor.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Chocolat

Erkan: Yemek filmlerini, seçtiğimiz film için uygun bulduğumuz konseptteki bir mekânda konuşmaya devam ediyoruz. Sıradaki filmimiz Lasse Hallström imzalı 2000 yapımı Chocolat… Chocolat filmi için Samet ile konuştuk. Kendinden biraz bahsedebilir misin? Samet: Bir senesi mutfak, iki buçuk yılı satış olmak üzere lüks bir çikolata kafe zincirinde toplam üç buçuk yıl kadar çalıştım. Geçtiğimiz mayıs ayında çikolata üzerine uzmanlaşmak için istifa ettim. Önümüzdeki dönemde çikolata eğitimleri alacağım. Şimdilerde sipariş üzerine çikolata yapıyorum ve çevremdeki küçük ölçekli kafelerin çikolata menülerine yiyecek - içecek konusunda danışmanlık veriyorum. Erkan:  Filme geçmeden önce biraz mekândan bahsetmekte fayda var sanırım. Maia Chocolates 2015 yılında kurulmuş, el yapımı çikolatalar üreten, Çengelköy ve Koşuyolu olmak üzere iki şubesi bulunan bir yer.  Filmdeki çikolatacıyla aynı ismi taşıyor. Çikolata konusunda bol çeşit sunuyorlar ve tasarım, sunum konusunda oldukça z...

Argo - Operasyon:Argo

                                                    Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Ben Affleck'in yönetmenliği oyunculuğundan daha iyi. Filmin ritmine başından sonuna kadar hâkim, ayrıca gerilim yaratma konusunda oldukça başarılı. Şah'ın devrildiği İran devriminin en hararetli günlerinde göstericiler Tahran'da ki Amerikan büyükelçiliğine girip 52 Amerikalıyı rehin alırlar. Kaçmayı başaran altı kişi Kanada elçiliğine sığınır. CIA ajanı Tony Mendez ise 6 kişiyi kurtarmak için film ekibi kumpası hazırlayarak İran'a giriş yapar. Film, her ne kadar ara sıra Amerika'ya da dokundursa da beklenildiği üzere Amerikan milliyetçiliği yapmaktan ve oryantalist bakış açısı sergilemekten kendisini alıkoyamıyor. Filmi izlemeye başlamadan önce bu beklediğim bir faktördü. Bu yüzden filmin bu kısımlarını görmezden gelip geçen yılın yabancı dilde Oscar ödülü kazan...

Sus-mak

Mimikler tükenmiş... Kelimeler, harflere ihtiyaç duyan kelimeler ... "ünlüler" düşürmüş yüzlerini, ünsüzlere ses vermek istemez artık, "ünsüzler" kimlik bunalımında... Eller dikmiş önce göz kapaklarından gözleri; sonra birbirine bağlamış gögüste kendini sımsıkı, bir daha açılmamak üzere... Herkes bana aynı şeyi soruyor bu sıralar, ağız birliği etmişçesine... - Neden konuşmuyorsun? Ben ise; su bile içmiyorum artık, kapatıyorum ağzımı. Kurumaktan dolayı yapışıyor, mühürlüyorum dudakları. Birbirinin üzerine uzanmış iki sevgili gibi... Ve içime doğru haykırıyorum... - Susmamak için...