Ana içeriğe atla

Stoker



Hollywood’un yeniden çevrim furyasını kendi kişisel tarihindeki yapımların yanında başka ülke filmlerinin yeniden çekimi ile de besliyor. Bunun yanında başka ülke yönetmenlerini zaman zaman konuk ederek bu yönetmenlerin karakteristik özelliklerini Hollywood kodlarıyla kırdırarak ne yeniden çevrim sınıfına koyabileceğimiz ne de özgün bir yapım diyebileceğimiz ilginç bir tür ortaya çıkarıyor. Bu kan nakli zaman zaman uyum gösterirken, bazı yönetmenlerde ise oldukça kötü sonuçlar doğurabiliyor.

Güney Kore sinemasının usta intikam öykücüsü Park Chan-wook’un Amerika’ya ziyareti ise yönetmenin sinemasının karakteristik özelliklerinin yansıdığı Stoker’i doğuruyor ve bu kan nakli tam anlamıyla uyumlu gözüküyor.

Filmin adının “Bram Stoker” ‘ ın soyadından gelmesi tesadüf olmasa gerek, çünkü filmin neredeyse tamamı bir vampir hikâyesi gibi işleniyor. Fakat bu işleme fantastik bir hikâye yerine gündelik hayata yedirilmiş, hatta bir büyüme hikâyesinin içerisine…

Filmin konusuna gelince; Babasının ölümüyle annesiyle baş başa kalan India daha önce hiç görmediği amcasının ansızın çıkıp gelmesiyle aralarındaki garip ve gerilimli bir ilişki başlayacaktır.

Stoker başta da belirttiğim gibi bir büyüme hikâyesi, bunu türler arasında yediren yönetmen; korku, gerilim, gotik gibi türlerde gezinirken oldukça stilize ve sembollerle dolu bir anlatım yolunu seçiyor. Filmin başından itibaren yumurtaya, ayakkabılara ve çeşitli fetişist nesnelere yapılan kesmeler filmin görsel yönünü güçlendirirken, India’nın gelişim hikâyesine de doğrudan katkı sağlıyor.

Gizemli amcanın India’nın on sekizinci yaşında çıkagelmesi ve baba ikamesinin yerine geçmesi tam da genç kızlığa adım atması dönemine denk geliyor. Gizemli amcanın baba ikamesinin yerine geçmesi filmin ilerleyen bölümlerinde doğrudan babanın yerine geçmesiyle devam ediyor.

Vampir filmleri bir sınıf hikâyesi anlatmasının yanında kan emiciliğiyle de kapitalizme dair bir vurgu da yapar. Stoker’ın vampir mitolojisinden fırlamış hikâyesi de böylesi bir okumayı zorunlu kılmaktadır. Geçmişte kardeşkanı döken ve abisini öldürmekten bile çekinmeyen gizemli amcayı günümüz neo-kapitalist bakış açısının fazla derin olmayan bir ikamesi olarak okumak mümkün. Zaten filmde amcayı babanın yerine geçtikten sonra her gün farklı bir kıyafet, zenginlik ve bolluk içerisinde günümüz CEO’larından farksız görüyoruz. Bu acımasızlığı India’ya aşılamaya çalışması ise filmin büyüme hikâyesi içerisinde ikinci bir alan açmış oluyor. India ya eski usül bir kapitalist olan babasının yolundan ya da yeni nesil ve acımasız, CEO parıltısındaki amcasının yolundan gitmek gibi bir seçimin ortasında kalıyor.

Uzak doğulu yönetmenlerin Amerika’ya transferleri ve çektikleri filmlerdeki genel sıkıntı kanımca kendi ülkelerindeki oyuncularla çalışamamaları. Uzak doğuya ait birçok uçarılık ne yazık ki Amerika’lı oyuncular ne kadar iyi olursa olsun eğreti durabiliyor. En son örneğini My Blueberry Nights’da Kar Wai Wong’da sezinlenmiş bir durumdu bu. Fakat Stoker bu konuda çok sıkıntı yaşamıyor, yönetmenin stilize bir şekilde filmi kotarmasının yanında artı bir puan olarak hanesine yazılıyor.

Stoker Park Chan-wook’un Amerika çıkarmasından alnı ak bir şekilde çıktığı bir yapım. Kapitalizm konusunda etliye sütlüye fazla karışmamayı tercih ederken, bir büyüme hikâyesi olarak oldukça stilize bir işçilik ortaya koyuyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Chocolat

Erkan: Yemek filmlerini, seçtiğimiz film için uygun bulduğumuz konseptteki bir mekânda konuşmaya devam ediyoruz. Sıradaki filmimiz Lasse Hallström imzalı 2000 yapımı Chocolat… Chocolat filmi için Samet ile konuştuk. Kendinden biraz bahsedebilir misin? Samet: Bir senesi mutfak, iki buçuk yılı satış olmak üzere lüks bir çikolata kafe zincirinde toplam üç buçuk yıl kadar çalıştım. Geçtiğimiz mayıs ayında çikolata üzerine uzmanlaşmak için istifa ettim. Önümüzdeki dönemde çikolata eğitimleri alacağım. Şimdilerde sipariş üzerine çikolata yapıyorum ve çevremdeki küçük ölçekli kafelerin çikolata menülerine yiyecek - içecek konusunda danışmanlık veriyorum. Erkan:  Filme geçmeden önce biraz mekândan bahsetmekte fayda var sanırım. Maia Chocolates 2015 yılında kurulmuş, el yapımı çikolatalar üreten, Çengelköy ve Koşuyolu olmak üzere iki şubesi bulunan bir yer.  Filmdeki çikolatacıyla aynı ismi taşıyor. Çikolata konusunda bol çeşit sunuyorlar ve tasarım, sunum konusunda oldukça z...

Argo - Operasyon:Argo

                                                    Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Ben Affleck'in yönetmenliği oyunculuğundan daha iyi. Filmin ritmine başından sonuna kadar hâkim, ayrıca gerilim yaratma konusunda oldukça başarılı. Şah'ın devrildiği İran devriminin en hararetli günlerinde göstericiler Tahran'da ki Amerikan büyükelçiliğine girip 52 Amerikalıyı rehin alırlar. Kaçmayı başaran altı kişi Kanada elçiliğine sığınır. CIA ajanı Tony Mendez ise 6 kişiyi kurtarmak için film ekibi kumpası hazırlayarak İran'a giriş yapar. Film, her ne kadar ara sıra Amerika'ya da dokundursa da beklenildiği üzere Amerikan milliyetçiliği yapmaktan ve oryantalist bakış açısı sergilemekten kendisini alıkoyamıyor. Filmi izlemeye başlamadan önce bu beklediğim bir faktördü. Bu yüzden filmin bu kısımlarını görmezden gelip geçen yılın yabancı dilde Oscar ödülü kazan...

Sus-mak

Mimikler tükenmiş... Kelimeler, harflere ihtiyaç duyan kelimeler ... "ünlüler" düşürmüş yüzlerini, ünsüzlere ses vermek istemez artık, "ünsüzler" kimlik bunalımında... Eller dikmiş önce göz kapaklarından gözleri; sonra birbirine bağlamış gögüste kendini sımsıkı, bir daha açılmamak üzere... Herkes bana aynı şeyi soruyor bu sıralar, ağız birliği etmişçesine... - Neden konuşmuyorsun? Ben ise; su bile içmiyorum artık, kapatıyorum ağzımı. Kurumaktan dolayı yapışıyor, mühürlüyorum dudakları. Birbirinin üzerine uzanmış iki sevgili gibi... Ve içime doğru haykırıyorum... - Susmamak için...