Ana içeriğe atla

The Great Gatsby



Romeo and Juliet, Moulin Rouge gibi postmodern klasiklerin usta yönetmeni Bazz Luhrmann yeni filmi The Great Gatsby ile 3D’nin nimetlerini arkasına alarak F. Scott Fitzgerald uyarlamasına imza atıyor. Nick Carraway 1920’lerde eğlence hayatının merkezi New York’a gelir. Burada tanıştığı Jay Gatsby ile yolları kesişen Carraway; alkolün su gibi aktığı, iç gıcıklayıcı parti ortamlarıyla tanışır.

3D’nin Nimetleri


Sinemanın icadıyla birlikte, yönetmenler kuşkusuz seyirciye farklı anlatım teknikleriyle ürünlerini sundular. Biçimsel olarak gerçekleştirdikleri bu arayış, kimi zaman manifestolarla bile desteklendi. Bunun yanında sinema teknolojik gelişmelerle de yakın bir bağ kurarak bu anlamda ayrı bir gelişme penceresi açtı. Son dönemin popüler eğlencesi yeni nesil 3D çılgınlık, sinemada nasıl kullanılacağına dair yönetmenlerin kafa yormasına yol açtı. Neredeyse her hafta bir 3D filmin vizyona girdiği son yıllarda bunların hepsinin iyi olduğunu düşünmekte fazlaca iyimser bir yaklaşım olacaktır. Martin Scorsese, James Cameron, Wim Wenders gibi yönetmenlerin 3D ile yakınlaşmaları bu yeni nesil teknolojinin gerçek anlamda sinemanın hizmetine sunmuş oldu. İkinci sınıf filmlerde izleyiciye sirk ortamındaymış gibi 3D şov sunan filmlerin aksine usta yönetmenlerin bu dokunuşları, filmlerinde yeni bir arayışın yanında bu teknolojinin doğru şekilde sinemaya kazandırılması adına da önemli bir adım oldu.

Bazz Luhrmann yukarıda bahsettiğim yönetmenlerin izinden giderek 3D rüyasına kapılmak yerine bu teknolojiyi kendi filminin hizmetine sunuyor ve sinemasında yaratacağı farklılıkları araştırarak anlatımı güzelleştirmenin yollarını arıyor. Özellikle Gatsby’nin partileri, yağışın olduğu sahneler, araba sahneleri bu teknolojinin güzelliklerini izleyicisine geniş bir renk skalasıyla birlikte sunuyor.

Postmodern Sinemanın Alameti Farikası;


Bazz Luhrmann klasiklerinin temel özelliklerini bu filmde de görmek mümkün. Olaylara tanık olmuş dış bir anlatıcı, romandan fırlamış bir hikaye ve döneme uygun Caz şarkılarının yanına entegre edilmiş Rock, Hip Pop ,Pop şarkılar tam da yönetmenin sinemasının nimetleri olarak izleyiciyi mest ediyor. İç gıcıklayıcı parti ortamları, müzikal, aşk ve Shakespeare-vari bir trajedi arasında gezinen hikâyesi, renkli ve karikatürize karakterleri ile film günümüze taşınıp, hızlandırılmış kurgu ve 3D ile birleşerek adeta postmodernizm’in de ötesine geçiyor.

Bazz Luhrmann yeni filmiyle yine bildiğimiz sularda farklı bir teknolojiyle gezinmeye devam ediyor. Postmodern sinemanın en usta isimlerinden sayabileceğimiz yönetmenin yeni bir klasik çıkarmasını umutla beklemek düşüyor bizlere.

Hali hazırda postmodernizm demişken;

Filmin Leonardo Di Caprio’lu afişinde ve filmde geçen bir replikte Postmodernizm’in sloganı olabilecek türden bir cümle bulunmakta;

Can’t repeat the past?
…of course you can!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

In Bruges

Giriş Martin McDonagh ’ın 2008 yapımı In Bruges filmi, kara mizah ve suç temalarını derinlemesine işleyen, görsel ve tematik olarak son derece zengin bir yapıt olarak öne çıkar. Film, iki tetikçi olan Ray ( Colin Farrell ) ve Ken’in ( Brendan Gleeson ) Londra’daki başarısız bir görev sonrasında patronları Harry ( Ralph Fiennes ) tarafından Belçika ’nın tarihi ve sakin şehri Brugge ’a gönderilmesiyle başlar. Görevleri, ortalık sakinleşene kadar şehirde turist gibi dolaşmak ve beladan uzak durmaktır. Ancak şehirde geçirdikleri süre, kişisel hesaplaşmalar ve içsel çatışmalarla dolu bir deneyime dönüşür. Trailer Ray, geçmişteki hatalarının vicdan azabıyla boğuşurken, Ken daha çok şehrin tarihi ve mimari güzelliklerine odaklanır. Brugge’un huzurlu atmosferi, karakterlerin içsel dünyalarıyla tezat oluşturur. Patronları Harry’den gelen beklenmedik bir telefonla olaylar dramatik ve duygusal bir yöne evrilir. Film, kara mizah yönüyle de dikkat çeker; özellikle Ken, Ray ve Harry kara...

Chocolat

Erkan: Yemek filmlerini, seçtiğimiz film için uygun bulduğumuz konseptteki bir mekânda konuşmaya devam ediyoruz. Sıradaki filmimiz Lasse Hallström imzalı 2000 yapımı Chocolat… Chocolat filmi için Samet ile konuştuk. Kendinden biraz bahsedebilir misin? Samet: Bir senesi mutfak, iki buçuk yılı satış olmak üzere lüks bir çikolata kafe zincirinde toplam üç buçuk yıl kadar çalıştım. Geçtiğimiz mayıs ayında çikolata üzerine uzmanlaşmak için istifa ettim. Önümüzdeki dönemde çikolata eğitimleri alacağım. Şimdilerde sipariş üzerine çikolata yapıyorum ve çevremdeki küçük ölçekli kafelerin çikolata menülerine yiyecek - içecek konusunda danışmanlık veriyorum. Erkan:  Filme geçmeden önce biraz mekândan bahsetmekte fayda var sanırım. Maia Chocolates 2015 yılında kurulmuş, el yapımı çikolatalar üreten, Çengelköy ve Koşuyolu olmak üzere iki şubesi bulunan bir yer.  Filmdeki çikolatacıyla aynı ismi taşıyor. Çikolata konusunda bol çeşit sunuyorlar ve tasarım, sunum konusunda oldukça z...

Sinners

  Kültürel Hegemonya:  Sinners                                           ·          Sinners*, ikiz kardeşler Elijah ve Elias’ın hikâyesini anlatıyor. Tanıdık bir zeminde yeni bir başlangıç yapmak isteyen ikili, Chicago ’nun yeraltı dünyasındaki eski hayatlarını geride bırakıp memleketleri Clarksdale, Mississippi ’ye dönerek bir bar açarlar. Bu süreçte, merkezinde Sammie ’nin olduğu, blues müziği ve vampir efsaneleri ile dolu bir hikâye ortaya çıkar. Ryan Coogler ’ın 2025 yapımı Sinners , yalnızca türler arası bir postmodern oyun değil; aynı zamanda tarihsel-politik bir eleştiri aracı. Southern Gothic atmosferi, vampir mitosu , blues’un büyüsü ve dönemsel dramayı harmanlayan film, hem tür sinemasına göz kırpıyor hem de derin bir toplumsal okuma alanı açıyor. Blues ve Kimlik Filmin kalbinde Sammie var. Eski bir blues şa...