Ana içeriğe atla

Amour

" Korku, masanin altinda duran bombanin aniden patlamasidir. Gerilim ise, masanin altinda bir bomba oldugunu bilmektir" der Alfred Hitchcock. Haneke'nin tüm filmografisini "rahatsız edici" bir sinema dili olarak genellersek "Amour" bu basamağın en üstünde yer alır. Amour'da bu rahatsızlık verici dil ne şiddetin yüzümüze yüzümüze çarpılmasından kaynaklanır ne de kanın gövdeyi götürmesinden. Amour bombanın patlayacağını daha ilk saniyesinde göstererek izleyisine şöyle der;

"-Bomba bu evin içerisinde ve gördüğünüz üzere patladı. Şimdi size masanın altındaki bombanın nasıl patladığını göstereceğim."

Funny Games'te hatırlarsanız TV kumandasına sahip olan Haneke kaçışı imkansızlaştırıyor ve ilk teşebbüsünüzde "Backward" tuşuyla en başa dönüyordunuz. Amour'da ise izleyici bu şiddetten (Amour'da ki şiddet ne bir sosyopattan, ne aile içinden ne sosyolojik bir travmadan kaynaklıdır. Şiddet doğrudan doğanın kendisinden(yaşlılık) gelmektedir.) kaçmak istemiyor. İlk dakikada gördüğü sonun nasıl gerçekleşeceğini ısrarla sonuna kadar görmek istiyor.

Film prologun ardından çiftimizin sağlıklı olarak görüldükleri bir konser salonu sahnesiyle tam anlamıyla açılıyor. Yavaş yavaş koltuklarına yerleşen insanların arasında gözlerimiz çiftimizi arıyor. Altın noktaya yerleştirilen çiftimiz basit bir mizansenle başkasına yer vermek için ayağa kaldırılarak izleyicisine film boyunca sağlıklı olarak görüldükleri tek sahnede hem tanıtılıyor hem de selamlama fırsatı vermiş oluyor.

Eski bir öğrencilerinin konserinden eve dönüşlerinde çiftimizi kötü bir sürpriz karşılıyor. Kapılarının zorlanmış olması Anne'in hastalığının da bir habercisi oluyor adeta.

Anne'in hastalığından sonra en sık rastladığımız şey eve daha çok insanın girip-çıkması; eski öğrenci, bakıcılar, yardımcılar, alışveriş yapıp gelen kapıcı ya da karısı. Bu noktada Georges'u sadece bu insanlara genellikle bahşiş verirken, alışveriş vesiliyesiyle görebiliyoruz. Bu ziyaretler eski öğrenci, çiftin çocukları söz konusu olduğunda ise evin belli bölgelerinde ve belli bir koltukta gerçekleşebiliyor sadece. 


Anne'in hastalığının biraz daha ilerlemesi ve yatağa bağlı yaşamasıyla birlikte kızının Anne'in yatağı başında yaptığı görüşme oldukça ilginç. Kızları Anne'a ev alım satımından ve karlı olup olmamasından bahsediyor. Adeta çiftin özenle koruduğu bu alana sızmaya çalışıyor.

Georges eve izinsiz girmiş güvercini dışarıya atmaya çalıştığı sahne hem filmin genel anlamda izleyiciye çiftimizin dışarıdan gelene karşı olan tavrını göstermesi hem de bir sonraki sahne açısından oldukça önemli. Hatırlanacağı üzere bir sonraki sahnede Georges tıpkı güvercini kapı dışına itmesi gibi bakıcıyı Anne'a kötü davrandığı için kapı dışına itiyor. (Georges'u yine para verirken görürüz.)

Şiddetin dillendirildiği tek sahne de Georges Anne'a su içmediği için tokat atıyor. Belkide filmin en sert ve en beklenmedik sahnelerinden bir tanesiydi bu. Çiftin aralarındaki mesafenin yıkılışının ve iki kişilik belli bir düzeyde seyreden yalnızlıklarının yıkımına neden oluyordu belkide. Bu sahnenin diğer bir önemi ise Anne'a kibar davranmadığı için işine son verdiği bakıcının yerini Georges'ın alması. Belkide Anne'in bu muhtaç kalma duygusuna son verme kararı bu sahnede gizli.

Georges'un Anne'in yüzüne yastık bastırmadan önce bir çocukluk anısı paylaşıyor. Difteri olup hastaneye yattığı günden bahsediyor annesini camın arkasından görmesine izin verildiği o günlerindeki muhtaç olma duygusunun canlanışı, Anne'in Georges'a karşı duyduğu muhtaç olma duygusuyla eşleşiyor ve Anne'in yüzüne yastığı bastırıyor.


İkinci bir güvercin sahnesine ev sahipliğini yapan film'de bu ikinci sahnede söylemde değişiyor. İlk sahnede kapı dışarısına itilen güvercin bu yeni sahnede içeride tutulmaya çalışılıyor. Adeta Georges'un da Anne'ın peşisıra gidişinin habercisi oluyor. 

Son sahnede çiftin kızları evin boş odalarında geziniyor. Anne'in baş ucunda emlak piyasasından bahsederken, mülkün yeni sahibi olarak bu son sahnede odaları dolaşıyor. Babasının sürekli oturduğu sandalyeye bu sefer O oturuyor. Filmde tek "Aşk" duygusunun hissedildiği "eve" yani "mülke" duyulan aşkın yeni sahibi olarak...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Chocolat

Erkan: Yemek filmlerini, seçtiğimiz film için uygun bulduğumuz konseptteki bir mekânda konuşmaya devam ediyoruz. Sıradaki filmimiz Lasse Hallström imzalı 2000 yapımı Chocolat… Chocolat filmi için Samet ile konuştuk. Kendinden biraz bahsedebilir misin? Samet: Bir senesi mutfak, iki buçuk yılı satış olmak üzere lüks bir çikolata kafe zincirinde toplam üç buçuk yıl kadar çalıştım. Geçtiğimiz mayıs ayında çikolata üzerine uzmanlaşmak için istifa ettim. Önümüzdeki dönemde çikolata eğitimleri alacağım. Şimdilerde sipariş üzerine çikolata yapıyorum ve çevremdeki küçük ölçekli kafelerin çikolata menülerine yiyecek - içecek konusunda danışmanlık veriyorum. Erkan:  Filme geçmeden önce biraz mekândan bahsetmekte fayda var sanırım. Maia Chocolates 2015 yılında kurulmuş, el yapımı çikolatalar üreten, Çengelköy ve Koşuyolu olmak üzere iki şubesi bulunan bir yer.  Filmdeki çikolatacıyla aynı ismi taşıyor. Çikolata konusunda bol çeşit sunuyorlar ve tasarım, sunum konusunda oldukça z...

Argo - Operasyon:Argo

                                                    Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Ben Affleck'in yönetmenliği oyunculuğundan daha iyi. Filmin ritmine başından sonuna kadar hâkim, ayrıca gerilim yaratma konusunda oldukça başarılı. Şah'ın devrildiği İran devriminin en hararetli günlerinde göstericiler Tahran'da ki Amerikan büyükelçiliğine girip 52 Amerikalıyı rehin alırlar. Kaçmayı başaran altı kişi Kanada elçiliğine sığınır. CIA ajanı Tony Mendez ise 6 kişiyi kurtarmak için film ekibi kumpası hazırlayarak İran'a giriş yapar. Film, her ne kadar ara sıra Amerika'ya da dokundursa da beklenildiği üzere Amerikan milliyetçiliği yapmaktan ve oryantalist bakış açısı sergilemekten kendisini alıkoyamıyor. Filmi izlemeye başlamadan önce bu beklediğim bir faktördü. Bu yüzden filmin bu kısımlarını görmezden gelip geçen yılın yabancı dilde Oscar ödülü kazan...

Sus-mak

Mimikler tükenmiş... Kelimeler, harflere ihtiyaç duyan kelimeler ... "ünlüler" düşürmüş yüzlerini, ünsüzlere ses vermek istemez artık, "ünsüzler" kimlik bunalımında... Eller dikmiş önce göz kapaklarından gözleri; sonra birbirine bağlamış gögüste kendini sımsıkı, bir daha açılmamak üzere... Herkes bana aynı şeyi soruyor bu sıralar, ağız birliği etmişçesine... - Neden konuşmuyorsun? Ben ise; su bile içmiyorum artık, kapatıyorum ağzımı. Kurumaktan dolayı yapışıyor, mühürlüyorum dudakları. Birbirinin üzerine uzanmış iki sevgili gibi... Ve içime doğru haykırıyorum... - Susmamak için...