Ana içeriğe atla

Killer Joe



Birisi French Connection diye bağırsa, yüksek sesle William Friedkin diye karşılık veririz. Kendisine has tarzıyla geleneksel Hollywood sinemasının dışarısında kalarak birçok ürün ortaya koyan usta sinemacı yeni filmi Killer Joe ile izleyicisinin karş
ısına çıkıyor. Yönetmen yeni filmiyle nereye koyabileceğimizi çok fazla kestiremediğim türde bir film ortaya koymuş. Filmi bir tarafından tutsanız neo-noir, başka bir tarafından tutsanız suç filmi, başka bir tarafından tutsanız Carrie tarzı psişik bir yapım, başka bir tarafından tutsanızvda bir tiyatro uyarlaması. Kimi zaman ilginç karakterleriyle Coen'lerin sinemasına yaklaşırken, kimi zamanda Tarantinovari bir absürdlüğü fazlasıyla barındırıyor. Fakat Friedkin kendisinden beklenecek şekilde usta işi bir filme imza atmış.

Chris oldukça genç ve sokaklarda uyuşturucu satan bir genç, Uyuşturucu satıcısı Digger'e olan borcu nedeniyle annesini öldürerek hayat sigortasına konmanın hesaplarını yapıyor. Annesinin eski kocası kendi öz babası Ansel'e planından bahsedip hem polis hem de kiralık katillik yapan Joe'u tutmaya karar veriyorlar. Ücreti peşin alarak çalışan Joe paraları olmayan bu grupla çalışmayı ilk başta reddetse de Chris'in kardeşi Dottie'yi görmesiyle fikir değiştiriyor ve emanet ollarak Dottie'yi alıkoyuyor. Herşeyin tıkır tıkır işlediği anda Ansel'in yeni karısı Sharla'nın da olaylara dahil olmasıyla işin içinden çıkılmaz bir hal almaya başlıyor.

Killer Joe oldukça sert bir film. İçerdiği yoğun şiddet ve çıplaklık her seyirci için yenilir yutulur cinstten olmayabilir. Fakat sinefiller için kaçırılmayacak bir tecrübe sunduğu su götürmez bir gerçek. Joe karakterinin KFC buduyla Sharla'ya oral seks yaptırdığı sahne gibi ya da Dottie karakterinin Carrie'de olduğu gibi bir uyanışla gerçekleştirdiği filmin finali sinema tarihinde yerini şimdiden alacak sekanslar olarak filme hizmet ediyor.

William Friedkin her sinema severin ismini duyunca heyecanlanmasına yol açan bir yönetmen ve yeni filmi ile eski filmlerini aratmayacak düzeyde izleyicisini zorluyor ve taciz ediyor...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Chocolat

Erkan: Yemek filmlerini, seçtiğimiz film için uygun bulduğumuz konseptteki bir mekânda konuşmaya devam ediyoruz. Sıradaki filmimiz Lasse Hallström imzalı 2000 yapımı Chocolat… Chocolat filmi için Samet ile konuştuk. Kendinden biraz bahsedebilir misin? Samet: Bir senesi mutfak, iki buçuk yılı satış olmak üzere lüks bir çikolata kafe zincirinde toplam üç buçuk yıl kadar çalıştım. Geçtiğimiz mayıs ayında çikolata üzerine uzmanlaşmak için istifa ettim. Önümüzdeki dönemde çikolata eğitimleri alacağım. Şimdilerde sipariş üzerine çikolata yapıyorum ve çevremdeki küçük ölçekli kafelerin çikolata menülerine yiyecek - içecek konusunda danışmanlık veriyorum. Erkan:  Filme geçmeden önce biraz mekândan bahsetmekte fayda var sanırım. Maia Chocolates 2015 yılında kurulmuş, el yapımı çikolatalar üreten, Çengelköy ve Koşuyolu olmak üzere iki şubesi bulunan bir yer.  Filmdeki çikolatacıyla aynı ismi taşıyor. Çikolata konusunda bol çeşit sunuyorlar ve tasarım, sunum konusunda oldukça z...

Argo - Operasyon:Argo

                                                    Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Ben Affleck'in yönetmenliği oyunculuğundan daha iyi. Filmin ritmine başından sonuna kadar hâkim, ayrıca gerilim yaratma konusunda oldukça başarılı. Şah'ın devrildiği İran devriminin en hararetli günlerinde göstericiler Tahran'da ki Amerikan büyükelçiliğine girip 52 Amerikalıyı rehin alırlar. Kaçmayı başaran altı kişi Kanada elçiliğine sığınır. CIA ajanı Tony Mendez ise 6 kişiyi kurtarmak için film ekibi kumpası hazırlayarak İran'a giriş yapar. Film, her ne kadar ara sıra Amerika'ya da dokundursa da beklenildiği üzere Amerikan milliyetçiliği yapmaktan ve oryantalist bakış açısı sergilemekten kendisini alıkoyamıyor. Filmi izlemeye başlamadan önce bu beklediğim bir faktördü. Bu yüzden filmin bu kısımlarını görmezden gelip geçen yılın yabancı dilde Oscar ödülü kazan...

Sus-mak

Mimikler tükenmiş... Kelimeler, harflere ihtiyaç duyan kelimeler ... "ünlüler" düşürmüş yüzlerini, ünsüzlere ses vermek istemez artık, "ünsüzler" kimlik bunalımında... Eller dikmiş önce göz kapaklarından gözleri; sonra birbirine bağlamış gögüste kendini sımsıkı, bir daha açılmamak üzere... Herkes bana aynı şeyi soruyor bu sıralar, ağız birliği etmişçesine... - Neden konuşmuyorsun? Ben ise; su bile içmiyorum artık, kapatıyorum ağzımı. Kurumaktan dolayı yapışıyor, mühürlüyorum dudakları. Birbirinin üzerine uzanmış iki sevgili gibi... Ve içime doğru haykırıyorum... - Susmamak için...