Demirkubuz sinemasının omurgasını insanın içerisindeki kötülüğün keşfi olarak genelleyebiliriz. Son filmi Yeraltı ile içerisinde kendi hayatından yansımalarının da bulunduğu ("Ankara Sıkıntısı" adlı romanıyla ödül kazanan yazar karakteri üzerinden N.B.Ceylan'ı hırsızlıkla suçlamak) kariyerinin en karanlık ve yer yer sürreal izlerin bulunduğu işe imzasını atıyor. Kısaca konusuna bakacak olursak; Muharrem, Ankara ’da yaşayan bir memurdur. Hayatından memnun değildir, birçok şeyden nefret eder. Hatta tek arkadaşı evine gündeliğe gelen Türkan'dır.
Sinemasında genel olarak her ne kadar Dostoyevski izleri görsekte Yeraltı Yönetmenin ilk Dostoyevski (serbest) uyarlaması. Fakat filmin yönetmenin diğer filmlerini göz önünde bulundurunca en iyi filmi olduğunu söyleyemeyeceğim. Bir kere Yeraltından Notlar'ın okuyucusunu boğan karakteri ve atmosferi filmde yok her ne kadar Engin Günaydın eşsiz bir oyunculukta sergilemiş olsa ve mekan olarakta boğucu bir şehir olan Ankara mesken tutulmuşta olsa bu ikiliden sadece Günaydın'ın filme katkısı olduğunu görüyoruz. Ankara'nın boğucu havasını filme dahil etmek ve ikinci bir oyuncu olarak oynatmak konusunda yönetmen ne yazık ki başarılı olamamış. Yan rollerdeki karakterlerinde çokta başarılı olmadığını düşünürsek film bütün ağırlığıyla Engin Günaydın'ın üzerine yüklenmiş.
Yönetmenin teknik anlamda oldukça ilerleme kaydettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Kader ve arkasından Kıskanmak ile oldukça iyi işçilikler çıkarmıştı yönetmen ve bunu nihayetinde Yeraltının kusursuza yakın kurduğu kardajlarla devam ettiriyor.
Sonuç olarak Yeraltı yönetmenin insan ruhundaki karanlıkları keşfetme serüvenini kendi hayatından yansımaları dahil ederek devam ettiriyor. Sinemasındaki görsel gelişmeler ise sonraki filmlerinde nasıl bir yola sapacak bir hayli merak uyandırıyor...
Yorumlar