Ana içeriğe atla

Elena


Rusya sinemasında genç kuşağın en parlak yıldızı kuşkusuz "Andrey Zvyagintsev". Yönetmen üçüncü filmi Elena ile aile ve mülkiyet ilişkileri üzerine kurduğu bir noir örneği ortaya koymuş. Elena günlük işlerini itinayla yapan itaatkar bir ev 
kadınıdır. Aslında "Elana" 'ya bir ev kadını sıfatı eklemekte yanlış olacaktır keza zengin kocasının yanında bir eşten ziyade hizmetçi olarak görev almakta ve sınıfsal statüsü de sürekli olarak yüzüne vurgulanmaktadır.. Kocasından oğlunun ihtiyacı olan parayı alamamasıyla birlikte film bir "noir" 'den beklenecek şekilde Elena'nın bir hamle yapma ihtiyacına dönüşür. Zengin kocanın kalp krizi geçirmesi ve üvey oğlunun ihtiyacı olan parayı vermeyi reddederek tüm mirasını sorumsuz kızına bırakıp Elena'ya da ufak bir maaş bağlayacak olan vekaletnamenin bahsinin geçmesiyle Elena'da kocasının davranışına uygun olarak kan bağı olan ailesinden yana seçimini yapıyor. Vekaletname yazılmadan mirasa ortak olabileceği hamleyi uyguluyor. Bu haliyle film tabiki başarılı bir Noir örneği fakat alttan alta işleyen alegorik bir hikayenin olduğunu da unutmamak gerekir. Miras gibi bir kavramın "devrim" tarihinden nasibini almış ve daha sonra kapitalizm'e geçiş yapmış bir ülke sinemasından çıkmış olması bu okumaları da zorunlu kılıyor. Kapitalizm'e geçiş yapmış Rusya'nın izleri filmin hem görüntü hem de ses kuşağında fazlasıyla görülüp, duyuluyor. Sosis yarışmaları, tren içerisinde satılan bulmacalar, torunun girdiği çete savaşları gibi görsel ve işitsel malzemeleri de yönetmen filmde bol tutmuş. Zaten alttan alta kapitalist Rusya'ya dair bu hikaye işlerken üstte de her ne kadar Noir desekte kapitalizmin yarattığı derin sınıfsal farklılıkların beraberinde getirdiği her iki taraf içinde ahlaki erezyonu anlatan Elena-Zengin Kocası hikayesi işliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Chocolat

Erkan: Yemek filmlerini, seçtiğimiz film için uygun bulduğumuz konseptteki bir mekânda konuşmaya devam ediyoruz. Sıradaki filmimiz Lasse Hallström imzalı 2000 yapımı Chocolat… Chocolat filmi için Samet ile konuştuk. Kendinden biraz bahsedebilir misin? Samet: Bir senesi mutfak, iki buçuk yılı satış olmak üzere lüks bir çikolata kafe zincirinde toplam üç buçuk yıl kadar çalıştım. Geçtiğimiz mayıs ayında çikolata üzerine uzmanlaşmak için istifa ettim. Önümüzdeki dönemde çikolata eğitimleri alacağım. Şimdilerde sipariş üzerine çikolata yapıyorum ve çevremdeki küçük ölçekli kafelerin çikolata menülerine yiyecek - içecek konusunda danışmanlık veriyorum. Erkan:  Filme geçmeden önce biraz mekândan bahsetmekte fayda var sanırım. Maia Chocolates 2015 yılında kurulmuş, el yapımı çikolatalar üreten, Çengelköy ve Koşuyolu olmak üzere iki şubesi bulunan bir yer.  Filmdeki çikolatacıyla aynı ismi taşıyor. Çikolata konusunda bol çeşit sunuyorlar ve tasarım, sunum konusunda oldukça z...

Argo - Operasyon:Argo

                                                    Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Ben Affleck'in yönetmenliği oyunculuğundan daha iyi. Filmin ritmine başından sonuna kadar hâkim, ayrıca gerilim yaratma konusunda oldukça başarılı. Şah'ın devrildiği İran devriminin en hararetli günlerinde göstericiler Tahran'da ki Amerikan büyükelçiliğine girip 52 Amerikalıyı rehin alırlar. Kaçmayı başaran altı kişi Kanada elçiliğine sığınır. CIA ajanı Tony Mendez ise 6 kişiyi kurtarmak için film ekibi kumpası hazırlayarak İran'a giriş yapar. Film, her ne kadar ara sıra Amerika'ya da dokundursa da beklenildiği üzere Amerikan milliyetçiliği yapmaktan ve oryantalist bakış açısı sergilemekten kendisini alıkoyamıyor. Filmi izlemeye başlamadan önce bu beklediğim bir faktördü. Bu yüzden filmin bu kısımlarını görmezden gelip geçen yılın yabancı dilde Oscar ödülü kazan...

Sus-mak

Mimikler tükenmiş... Kelimeler, harflere ihtiyaç duyan kelimeler ... "ünlüler" düşürmüş yüzlerini, ünsüzlere ses vermek istemez artık, "ünsüzler" kimlik bunalımında... Eller dikmiş önce göz kapaklarından gözleri; sonra birbirine bağlamış gögüste kendini sımsıkı, bir daha açılmamak üzere... Herkes bana aynı şeyi soruyor bu sıralar, ağız birliği etmişçesine... - Neden konuşmuyorsun? Ben ise; su bile içmiyorum artık, kapatıyorum ağzımı. Kurumaktan dolayı yapışıyor, mühürlüyorum dudakları. Birbirinin üzerine uzanmış iki sevgili gibi... Ve içime doğru haykırıyorum... - Susmamak için...