Ana içeriğe atla

Abraham Lincoln : Vampire Hunter


Timur Bekmambetov yönetmenliği ve Tim Burton'un yapımcılığıyla ortaya çıkan Abraham Lincoln: Vampire Hunter'un senaryosu ise aynı isimli romanında yazarı olan Seth Grahame-Smith'e ait.

Annesinin tuhaf bir şekilde ölümüne şahitlik eden Abrah
am. İşin arka planlanında vampirlerin olduğunun ortaya çıkmasıyla Abraham intikam güdüsüyle yanıp tutuşur. Henry Sturges ile tanışması ise bu işi nası yapacağını öğrenmesini sağlar. Bir süre vampir avlayan Abraham daha sonra siyasete girerek Amerikan iç savaşındaki yerini alır. Özetiyle bile bir hayli kopuk bir konusunun olduğu düşünülebilir keza film ilerleken de sık sık zaman atlaması yapıyor. Bu durum ister istemez karakterlerin gelişimine de zarar veriyor. Abraham'ı vampirlere balta sallarken görüp diğer sahnede siyaset yaparken görebiliyorsunuz.


Yönetmen Timur Bekmambetov'un yarattığı evren siyasi açıdan sorunlu keza Kuzey-güney iç savaşını kölelik karşıtları ve vampir yandaşları olarak ayırarak yanlı ve milliyetçi bir okuma yolu seçiyor. Siyasi olarak yanlış olan film görsel olarak tatmin edici sonuçlar verebiliyor. Özellikle atlar arasındaki sahne ve tren sahnesi oldukça etkileyici çekilmiş. Fakat vampirler klasik görüntülerinden ziyade "30 Days of Night" konseptinden izler taşıyor. Hazır vampir mitine bulaşılmışken iktidarı kan emici bir tasvirle sunmak hem daha güzel bir gönderme olur hem de siyasi açıdan daha ahlaki bir yaklaşım olabilirdi. 


Son olarak filmin yapımcısı Tim Burton; son iki filmi ile sorunlu filmlere imza atmıştı yönetmen Alice'i dış pazara açılan bir kapitalist olarak tasvir etmiş Dark Shadows'da eski ve yeni kapitalizm'i kıyaslayıp yine kapitalizm'e çıkan bir filme imza atmıştı. Abraham Lincoln: Vampire Hunter'da ise sığ bir Amerikan milliyetçiliğinin ve siyasi olarak yanlı ve yanlış bir yapımın yapımcılığına imza atıyor. Tim Burton'un sanırım sinemaya bir süre ara vermesi gerekiyor.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Chocolat

Erkan: Yemek filmlerini, seçtiğimiz film için uygun bulduğumuz konseptteki bir mekânda konuşmaya devam ediyoruz. Sıradaki filmimiz Lasse Hallström imzalı 2000 yapımı Chocolat… Chocolat filmi için Samet ile konuştuk. Kendinden biraz bahsedebilir misin? Samet: Bir senesi mutfak, iki buçuk yılı satış olmak üzere lüks bir çikolata kafe zincirinde toplam üç buçuk yıl kadar çalıştım. Geçtiğimiz mayıs ayında çikolata üzerine uzmanlaşmak için istifa ettim. Önümüzdeki dönemde çikolata eğitimleri alacağım. Şimdilerde sipariş üzerine çikolata yapıyorum ve çevremdeki küçük ölçekli kafelerin çikolata menülerine yiyecek - içecek konusunda danışmanlık veriyorum. Erkan:  Filme geçmeden önce biraz mekândan bahsetmekte fayda var sanırım. Maia Chocolates 2015 yılında kurulmuş, el yapımı çikolatalar üreten, Çengelköy ve Koşuyolu olmak üzere iki şubesi bulunan bir yer.  Filmdeki çikolatacıyla aynı ismi taşıyor. Çikolata konusunda bol çeşit sunuyorlar ve tasarım, sunum konusunda oldukça z...

Argo - Operasyon:Argo

                                                    Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Ben Affleck'in yönetmenliği oyunculuğundan daha iyi. Filmin ritmine başından sonuna kadar hâkim, ayrıca gerilim yaratma konusunda oldukça başarılı. Şah'ın devrildiği İran devriminin en hararetli günlerinde göstericiler Tahran'da ki Amerikan büyükelçiliğine girip 52 Amerikalıyı rehin alırlar. Kaçmayı başaran altı kişi Kanada elçiliğine sığınır. CIA ajanı Tony Mendez ise 6 kişiyi kurtarmak için film ekibi kumpası hazırlayarak İran'a giriş yapar. Film, her ne kadar ara sıra Amerika'ya da dokundursa da beklenildiği üzere Amerikan milliyetçiliği yapmaktan ve oryantalist bakış açısı sergilemekten kendisini alıkoyamıyor. Filmi izlemeye başlamadan önce bu beklediğim bir faktördü. Bu yüzden filmin bu kısımlarını görmezden gelip geçen yılın yabancı dilde Oscar ödülü kazan...

Sus-mak

Mimikler tükenmiş... Kelimeler, harflere ihtiyaç duyan kelimeler ... "ünlüler" düşürmüş yüzlerini, ünsüzlere ses vermek istemez artık, "ünsüzler" kimlik bunalımında... Eller dikmiş önce göz kapaklarından gözleri; sonra birbirine bağlamış gögüste kendini sımsıkı, bir daha açılmamak üzere... Herkes bana aynı şeyi soruyor bu sıralar, ağız birliği etmişçesine... - Neden konuşmuyorsun? Ben ise; su bile içmiyorum artık, kapatıyorum ağzımı. Kurumaktan dolayı yapışıyor, mühürlüyorum dudakları. Birbirinin üzerine uzanmış iki sevgili gibi... Ve içime doğru haykırıyorum... - Susmamak için...