Ana içeriğe atla

Eden Lake


Eden Lake klasik bir korku filmi klişesinden hareketle yola çıkan bir film. Bir çiftin tatil için çıktıkları gezintide rastladıkları bir grup gencin şiddetine maruz kalmaları klişesinden...Filmde aşırı şiddete eğilimli gençleri görünce bunun geri planını arıyorsunuz doğal olarak, gençlerin bu derece şiddete meyilli olmasındaki ana etkenleri merak ediyorsunuz. Gruptakilerin bir kısmı gruba ait olmak adına bunu yaparken bir kısımı ise kendini kanıtlama çabası içerisinde. Buradan doğal olarak "kişisel kimlik" problemine sıçrıyorsunuz. Kişisel kimliğin bilinçle açık şekilde betimlenmesini "Locke" yapmıştır. Locke aynı zamanda insan beynini boş bir levhaya benzetmiş ve insanın edindiği tecrübelerle bu levhayı doldurduğunu savunmuştur. Peki bu boş levhanın dolmasında merkezde insanın kendisi mi vardır? Yoksa çeşitli dinamikleri mi koymalıyız? Filmin sonuna doğru etkili finaliyle yönetmen kulağımıza fısıldıyor cevabı; "Kelly" çocukların belkide oyun olarak gördüğü bu durumdan sıyrıldıktan sonra sığınmak için bir eve girdiğinde son darbeyi orada yiyor. Çocukların ebeveynlerinin eline düşen Kelly aynı zamanda çocukların "kişisel kimliklerinin" nasıl oluştuğunun da cevabını veriyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas