Eskiden telefonumun sesi, Dario Argento’nun Suspiria’sı için Goblin’in bestelediği o ikonik parçaydı. Orijinal filmi çok severim; her sahnesi, her ritmi benim için özel bir yere sahip. Suspiria’nın yeniden çekileceğini duyunca beni çok farklı bir heyecan sarmıştı; Thom Yorke’un film müziklerini yapmış olması ise bu heyecanı daha da pekiştirdi. Orijinal filmin ruhuna saygı gösterip onu bambaşka bir açıdan yorumlayan bu remake, hem tanıdık hem de tekinsiz derecede yeni bir deneyim vaat ediyordu..
Thom Yorke’un Suspiria (2018) için bestelediği soundtrack genel olarak çok belirgin bir damarda akar: Ritüelistik, uğultulu, tedirgin ve zaman zaman neredeyse mekanik bir karanlık... Drone’lar, bozulmuş synth yüzeyleri ve kaburgaya işleyen ambient titreşimler, filmdeki dans akademisinin dünyası gibi çalışır: Topluluk, ritüel, beden politikası ve cadı kolektifi.
Ama Unmade tam olarak bunun ortasında, filmin bütün o büyülü, kabusumsu ortak bilinç atmosferinden sıyrılıp, tekinsiz bir kişisel iç monoloğa dönüşüyor. Sanki soundtrack’in geri kalanıyla aynı evrende bile değil.
Kolektif Korkudan Kişisel Çöküşe
Soundtrack’in geneli “dışa dönük”tür; mekânı, ritüeli ve toplu hareketi kutsar. Unmade ise tamamen **“içe dönük”**tür; kırılmayı, dağılmayı ve çözülen kimliği anlatır. Thom Yorke burada cadıların güçlü dünyasını değil, onların gölgesinde kaybolan bireyin çöküşünü fısıldar.
Albüm çoğunlukla gürültü ve disonans üzerine kuruluyken, Unmade melodik, neredeyse kutsal ve kırılgan bir güzelliğe sahiptir. Filmde duyulduğunda, kabusun ortasında açılmış bir yara ya da bir anlığına başka bir gerçekliğe açılan kapı gibi durur.
Suspiria’daki dehşet bedenlere ve ritüellere işlerken, Unmade o dehşetin ardındaki sessiz boşluğu temsil eder. Sanki dinleyiciye şöyle der:
“Karanlık seni korkutmuyor… Seni korkutan, karanlık geçince geriye kalan hiçlik.”
Ruh Akrabalığı: Unmade’den Bright Horses’a
Müzik teorisyeni falan değilim, sadece duyduğunu hisseden basit bir dinleyiciyim. Ama bazen iki şarkı arasında öyle görünmez bir bağ kurulur ki, onları teknik terimlerle değil, hissettirdikleri "akrabalıkla" tanırsınız.
Unmade’in bende yarattığı hisleri, yıllar sonra 2022’de Nick Cave’in “Bright Horses” şarkısında tekrar buldum. Sanki Unmade bir kapıyı aralamış, Bright Horses ise o kapıdan içeri süzülen ışık olmuştu.
İki şarkı da benim için aynı ailenin fertleri gibi adeta yakın birer akraba. İkisi de devasa orkestralara ya da gürültülü prodüksiyonlara ihtiyaç duymuyor. Sadece o çıplak ses ve vokallerin neredeyse kırılacakmış gibi titreyen, insani tonu… Thom Yorke Unmade’de bütünleşmekten ve yok olmaktan bahsederken, Nick Cave Bright Horses’ta kaybettiği birinin hayalini, dünyanın sert gerçekliğine tercih ediyor. İkisi de gerçeğin çok can yaktığı anlarda, kendi yarattıkları o sisli ve güvenli alana sığınıyorlar.
Sonuç: Soundtrack İçindeki Yalnız Hayalet
Kısacası; eğer Suspiria soundtrack’i yaşayan, nefes alan bir organizma ise, Unmade onun içinde dolaşan yalnız bir hayalettir. Diğer parçalar ritüeli kurar, atmosferi taşır; Unmade ise tüm bu görünen dünyanın altındaki kırılmış insanlığın sesidir.
Bu yüzden albümde ayrı bir ışık gibi parlar – ya da tam tersi, ışığın sönmeye başladığı o anı temsil eder.
Yorumlar