Filmin Konusu: Karanlığın Çağrısı
1838 Almanyası… Wisborg’da yaşayan genç emlakçı Thomas Hutter, gizemli bir müşteriyle anlaşma yapmak üzere karısı Ellen’ı geride bırakıp Karpat Dağları’ndaki tekinsiz bir şatoya doğru yola çıkar. Thomas’ın sadece bir “iş gezisi” sandığı bu ziyaret, kadim bir kötülüğün yeniden uyanışına dönüşür.
Yüzyıllardır yalnızlığa gömülü yaşayan Kont Orlok, Thomas’ın madalyonunda Ellen’ın resmini görünce genç kadına karşı saplantılı bir arzu geliştirir. Orlok, fareleri, vebayı ve deliliği de yanına alıp Wisborg’a doğru yelken açarken; Ellen uzaktan yaklaşan bu karanlığı sezerek kendi kaderini hazırlamaya başlar. Artık mesele bir ev satışı değil, Ellen’ın ruhu için verilen bir ölüm–arzu savaşıdır.
1. Korsan Dracula’dan Çürüyen Cesede: Tarihsel Bir Karşılaştırma
Nosferatu efsanesi, sinema tarihinin en büyük “telif skandalı” ile başlar. 1922’de F.W. Murnau, Bram Stoker’ın Dracula romanının adlarını değiştirip “telif delme” girişimiyle hikâyeyi dönüştürür. Fakat bu zorunlu hile, sinemaya Dracula’dan daha karanlık bir arketip kazandırır.
1922 – Murnau: Saf Veba. Max Schreck’in Orlok’u bir aristokrat değil; insana dair hiçbir özelliği olmayan, I. Dünya Savaşı’nın yarattığı kitlesel çürümenin canlı bir alegorisi. Aşık değildir; hastalık taşır.
1979 – Herzog: Melankolik Ölümsüzlük. Klaus Kinski’nin yorumu, vampiri hüzünlü bir özneye dönüştürür. “Zamanın içinde sıkışmış” bir varlık. Bir canavardan ziyade, ölümsüzlüğün ağırlığı altında ezilen bir yalnızlık figürü.
2025 – Eggers: Folklorik Çürümüşlük. Robert Eggers’ın Orlok’u (Bill Skarsgård) ise hem fiziksel hem ruhsal bir çöküş. Ne hayvan gibi saf bir felaket, ne de hüzünlü bir filozof. Skarsgård'ın mezardan gelen o tekinsiz sesi ve bedensel performansı, karakteri toprağın altından sürünerek çıkmış, büyü ile çürümenin karışımı bir yaratığa dönüştürüyor. Eggers, The VVitch’teki “musallat” estetiğini bu bedene enjekte ederek Orlok’u yalnızca bir tehdit değil, bir zihinsel virüs hâline getiriyor.
2. Haz İlkesi ve Ölüm Dürtüsü: Thomas–Ellen Çatışması
Filmin dramatik çatısı, Freud’un Haz İlkesinin Ötesinde metninin gotik bir uyarlaması gibi çalışır.
Thomas Hutter = Ego. Modern beyaz yakalının atası. Rasyonel, düzen takıntılı, hayatta kalma ve konfor peşinde. Doğanın karşısında medeniyetin evrak gücüne güvenen zavallı bir “Ego.” Orlok’u bir tehdit değil, bir müşteri olarak görür.
Ellen Hutter = Jouissance. Ellen, Thomas’ın sunduğu steril güvenliği reddeder. Aradığı basit bir haz değil; sınırların aşıldığı, acıyla iç içe geçmiş Lacanvari bir “yoğun haz” hâlidir.
Eggers burada 1922 ve 1979’un “edilgen kurban” figürünü tamamen yıkar. Ellen’ın şu itirafı filmin kırılma anıdır: “Onu buraya ben çağırdım.” Bu cümle, hikâyeyi korku filminden çıkarıp radikal bir kadın trajedisine dönüştürür. Ellen, “iyi bir eş” olarak yavaşça çürümektense, “lanetli bir sevgili” olup yanarak yok olmayı seçer. Yani Eros’u değil, Thanatos’u, ölümü.
3. Modern Bir Eleştiri: Arzu Enflasyonu ve Duvara Toslama
Eggers'ın yarattığı o boğucu, tablo gibi kusursuz gotik atmosfere rağmen film, 2025 izleyicisinin zihninde sosyolojik bir bariyere çarpıyor. Çünkü Ellen’ın trajedisi tarihsel olarak baskılanmış arzu üzerine kurulu.
19. yüzyılda cinsellik yasaktı, örtülüydü, tehlikeliydi. Bugün ise tam tersi: Her şey görünür, ulaşılabilir ve tüketilebilir.
Ve tam da bu nedenle, film Ellen’ın bastırılmış arzusunu yeniden sahneye sürdüğünde, modern izleyici artık o sahnenin öznesi değil: dışarıdan bakan, uyuşmuş bir tanıktır.
Modern insanın sorunu arzu duyamamak değil; tersine, sürekli haz bombardımanı altında hissizleşmek. Ellen’ın çağırdığı “yasak meyve,” artık bir tehdit değil; adını unuttuğumuz bir duygu kırıntısı gibi nostaljik bir fantazma. Biz ona aç değiliz; biz ona doymuş ve uyuşmuş durumdayız.
Sonuç: Medeniyetin İflası
Bu nedenle “Arzu Enflasyonu,” filmin tezini zayıflatmaz; aksine daha karanlık bir hakikati açığa çıkarır.
Medeniyet dün bizi yasaklarla aç bırakıyordu; bugün ise ucuz ve sınırsız hazlarla boğuyor. Yöntem değişti, mekanizma değişti; fakat amaç aynı: İnsanı yönetilebilir bir gölgeye çevirmek.
Medeniyet bizi yaşatabilir, besleyebilir, eğlendirebilir — ama ruhumuzdaki o eski, karanlık boşluğu asla doyuramaz.
Orlok’un çürümüş bedeni bu yüzden hâlâ canlı: Çünkü medeniyet çökmedi; sadece daha parlak ışıklarla çürümeyi örtüyor.
📽️ Nerede İzledim: Prime Video ⭐ Sinetown Notu: 7 / 10






Yorumlar