Komplo teorilerine saplantılı derecede bağlı iki uyumsuz karakter (Teddy ve Don) ,büyük bir şirketin güçlü CEO’sunu (Michelle) kaçırır. Ancak bu bir fidye girişimi değildir. İkili, bu yöneticinin dünyayı yok etmeye niyetli bir uzaylı olduğuna ve Dünya'yı kurtarmanın tek yolunun onu durdurmak olduğuna inanmaktadır. İşkence, sorgu ve absürt ritüellerle dolu bu süreç, gerçeğin nerede bittiğini ve paranoyanın nerede başladığını bulanıklaştıran karanlık bir kedi-fare oyununa dönüşür.
Giriş: Kaostan Steriliteye
Yorgos Lanthimos’un son filmi Bugonia, yönetmenin Dogtooth’tan miras kalan soğuk, steril ve rahatsız edici estetiğini bu kez Amerika sahnesine taşıyor. Aslında 2003 yapımı kült Kore filmi Save the Green Planet!’in o vahşi ve türler arası gidip gelen kaotik yapısını alıp; Batı’nın soğuk, duygusuz cerrahi masasına yatırıyor. Bu yeni mekân, beraberinde yalnızca bir kült hikâyesini değil, aynı zamanda kapitalizmin kurumsal yapısına yönelik keskin bir eleştiriyi de getiriyor. Film, Dogtooth’un mikro deneyini Amerikan şirket kültürü ve arı metaforuyla birleştirerek güçlü bir alegori kuruyor.

İsmin Mitolojisi: Ölümden Doğan Üretim
Filmin adı rastgele bir seçim değil. Antik tarım yazıtlarında geçen "Bougonia" ritüeline, yani öküz leşinden arıların doğduğu inancına dayanıyor. Ölümden yaşam, çürümeden bal (kâr) üretme fikri, filmin kapitalizm eleştirisinin tam kalbine oturuyor. Sistem, tıpkı bu mitolojik ritüelde olduğu gibi, bireyin çürümesi ve tükenişi üzerinden kendi kusursuz işleyen kovanını inşa ediyor.
Dogtooth Kodları ve Amerikanlaştırma
Bugonia, Dogtooth’un kapalı aile evrenini Amerika’nın kurumsal hiyerarşisi içine yeniden kuruyor. Karakterlerin iletişim tarzı, ritüelleri ve duygusuzlukları Dogtooth’un izlerini açıkça taşıyor. Ancak bu kez ev değil, bir topluluk; baba otoritesi değil, bir kült lideri; baskı da daha “sofistike” bir kurumsal disiplin biçimi. Lanthimos adeta Dogtooth’u alıp ABD’nin motivasyon söylemleri, corporate yapıları ve kültleşmiş organizasyonları üzerine yeniden inşa ediyor.
Duygusuzluk Estetiği ve Şiddetin Normalleşmesi
Lanthimos’un sinemasını bir arada tutan en önemli damar, karakterlerin neredeyse mekanik ölçüde duygusuz konuşmalarıdır. Bu duygusuzluk, izleyiciye bir yabancılaşma hissi verirken aynı zamanda şiddetin görünmezleşmesini sağlar. İnsanlar duygularını bastırdıkça, otoritenin komutlarını uygulamak daha kolay hale gelir. Bugonia da bu çizgiyi sürdürüyor: Ritüeller, disiplin ve itaat davranışları, karakterlerin donuk yüzleriyle birleşerek filmdeki şiddeti hem görünmez hem de daha rahatsız edici bir seviyeye taşır. Lanthimos böylece kapitalist düzenin “duygusuzluk kültürü”nü sinemasal bir dile çevirir.
Paylaşılmış Delilik ve Eylemsizliğin İfşası
Yönetmen, Teddy ve Don’un deli saçması gibi görünen teorilerini doğrulayarak onlara bir zafer bahşetmiyor. Aksine, komplo teorilerinin gerçek çıkması, karakterlerin omuzlarına daha ağır bir yük bindiriyor: “Her şeyi biliyorsunuz, peki buna karşı ne yapıyorsunuz?” Gerçeğin ortaya çıkışı bir kurtuluş değil, eylemsizliğin ifşasıdır. Teddy ve Don’un trajedisi, hakikati görmeleri değil; hakikat karşısında çaresiz, absürt ve sonuçsuz bir çırpınışa hapsolmalarıdır.
Film, "kötü şirketler, masum insanlar" gibi ucuz bir dikotomiye (ikiliğe) asla düşmüyor. Lanthimos'un neşteri, sistemin çürümüşlüğü kadar, o sisteme uyum sağlayan insanın omurgasızlığına da saplanıyor. Kapitalizm bir bataklıksa, insan da o bataklıkta yaşamayı seven bir organizma olarak resmediliyor. Yani Lanthimos’un gazabından ne CEO’lar kurtulabiliyor ne de "mağdur" görünen sıradan insan. Sistem sizi sömürüyor olabilir, fakat asıl soru şu: Siz bu sömürüye gönüllü olarak nasıl hizmet ediyorsunuz?
Arı Metaforu ve Görünmez Otorite
Arılar filmde çok katmanlı bir metafor olarak işleniyor. Tıpkı "Bougonia" mitindeki gibi, çürüyen bir düzenden beslenip kusursuz bir organizasyon kuruyorlar. Kraliçe arı yalnızca sembolik bir figürdür; koloninin gerçek işleyişini belirleyen, görünmez feromon sistemidir. Yani asıl güç bireyde değil, sistemin kendisindedir. Film, bu biyolojik yapıyı insan toplumuna uygulayarak şunu vurgular: Topluluk, lideri yaratır; lider topluluğu değil. Otorite aslında liderde değil, kolektif itaat arzusunun yarattığı görünmez düzendedir.
Alternatif Bir Okuma: Tanıdık Bir Çaresizlik
Film evrensel bir hikâye anlatsa da, bu coğrafyadan bakıldığında bambaşka ve sancılı bir alegoriye dönüşüyor. Teddy ve Don’un durumu; kemikleşmiş, sarsılmaz görünen uzun süreli bir iktidar karşısında sürekli şikayet eden, sistemin tüm hatalarını ve sömürüsünü doğru analiz eden ancak “kovanı” yerinden oynatacak o hamleyi bir türlü yapamayan muhalif kitlenin —hem siyasetin hem de halkın— trajedisini andırıyor.
Kendi bodrum katlarında (yankı odalarında) toplanıp haklılıklarını birbirlerine haykıran, “Bakın biz dememiş miydik?” diyerek tatmin olan ama dışarıdaki devasa çarkı durduramayan bir “öğrenilmiş çaresizlik” hali. Filmdeki o bodrum katı, belki de bizim yıllardır çıkamadığımız o şikayet odasıdır. Teşhisin doğruluğu hastayı kurtarmaya yetmiyor; sadece teşhisi koyanın ızdırabını artırıyor.
Sonuç
Bugonia, Lanthimos’un Dogtooth dönemine güçlü bir selam niteliğinde; aynı zamanda Amerikan kapitalizmini, şirket kültürünü ve toplu itaat mekanizmalarını keskin bir dille deşifre ediyor. Arı metaforuyla derinleşen film, izleyiciyi rahatsız ediyor, düşündürüyor ve kendi konforlu pasifliğini sorgulamaya zorluyor. Lanthimos bir kez daha kendi evreninde bir “gazap laboratuvarı” kuruyor — ve izleyiciyi yine deneyin parçası yapıyor.
📽️ Nerede İzledim: Sinema⭐ Sinetown Notu: 7,510




Yorumlar