Ana içeriğe atla

Caught Stealing

Caught Stealing: Aronofsky’nin Sisifos Taşı, ve Bağımlılık

Yazar: SineTown
Editör: ChatGPT

Giriş                     

Caught Stealing, Darren Aronofsky’nin sinemasında ilk kez Tanrı’nın merhameti hatırladığı bir film. Aronofsky genellikle karakterlerini Sisifos’un kaderine mahkûm eder: bir travmanın, bir saplantının ya da imkânsız bir mücadelenin içinde sonsuza dek debelenen insanlar yaratır. Tanrıların Sisifos’a yaptığı cezayı, Aronofsky kendi karakterlerine uygular. Ancak Caught Stealing’de bu döngü ilk kez kırılır. Yönetmen, cezalandırıcı Tanrı bakışını bir kenara bırakır; karakterine hem yükünü hem de onu taşıma gücünü verir.

Film, bağımlılık, travma ve kontrol temalarını bu kez daha olgun bir sessizlikle ele alır. Caught Stealing, Aronofsky sinemasında cezalandırıcı bakışın yerini kabullenici bir farkındalığa bıraktığı bir dönüm noktası olarak öne çıkar.


Film Konusu

1990’ların New York’unda geçen Caught Stealing, kariyerinin başında beyzbolcu olma hayalleri kuran Hank’in (Austin Butler) hayatının beklenmedik bir şekilde altüst oluşunu anlatıyor. Liseden beri sporla ve başarıyla yoğrulmuş bir geçmişe sahip olan Hank, artık mütevazı bir hayat sürüyor; barmenlik yapıyor, kız arkadaşıyla vakit geçiriyor ve spora olan tutkusunu hâlâ koruyor. Ancak komşusunun kedisine göz kulak olmayı kabul etmesiyle başlayan bir dizi olay, Hank’i şehrin yeraltı suç dünyasının karanlığına sürüklüyor. Hayatta kalmak ve kaosu aşmak için Hank, hem geçmişindeki travmayla hem de yeni tehditlerle yüzleşmek zorunda kalıyor.

Trailer


Hank: Tipik Bir Aronofsky Karakteri

Austin Butler’ın canlandırdığı Hank, bir trafik kazasıyla beyzbol kariyerini yitirmiş, geçmişine saplanmış bir karakter. Beyzbol sahalarından uzaklaştıkça kendi iç labirentine hapsoluyor; kaybını travmaya, travmasını bağımlılığa dönüştürüyor. Bu yönüyle Hank, Aronofsky evreninin tanıdık yüzlerinden biri: geçmişe saplanıp kendi kendini yok eden karakterler silsilesine dahil oluyor.

Aronofsky’nin filmografisinde Hank’e benzer karakterler açıkça görülebilir:

Hank, böylece Aronofsky sinemasının değişmeyen motiflerini taşıyan bir karakter olarak öne çıkıyor: travmaya bağımlı, trajik döngüsünü sürdürürken izleyiciye derin ve sarsıcı bir psikolojik deneyim sunan bir figür.


Anne-Oğul Dinamiği ve Kuşaklararası Bağımlılık

Aronofsky, anne figürünü çoğu zaman hem besleyen hem boğan bir güç olarak çizer. Hank’in annesi de oğlunun eski beyzbol kimliğine tutunarak kendi varlığını sürdürür. Bu durum, Hank’in ilerlemesini engeller; bağımlılık döngüsünü ailevi bir yankıya dönüştürür.

Bu ilişki biçimi Mother!’daki yaratıcı-anne dinamiğini anımsatır: orada da besleyen figür, bir noktada yok edici bir güce dönüşür. Aronofsky’de annelik, bazı karakterlerinin psikolojik saplantılarını ve travma döngülerini sürdürmelerine yol açan bir bağımlılık kaynağıdır.


Ani Trajedi ve Bataklık Motifi

Aronofsky karakterleri çoğunlukla mutluluk ya da başarı anında aniden gelen trajediyle sarsılır:

  • The Fountain: Mutlu evlilik → karısının hastalığı

  • The Wrestler: Kariyer zirvesi → fiziksel çöküş

  • The Whale: Aşk ve kabullenme → sevgilinin ölümü

  • Caught Stealing: Beyzbol kariyeri → trafik kazası

Bu ani kırılmalar, karakterleri psikolojik bir bataklığa iter. Hank’in genç yaşta yitirdiği kariyeri, onun için sadece bir kayıp değil; saplantıya dönüşmüş bir kimliktir. Aronofsky burada izleyiciyi hem karakterin çöküşüne hem de kendi travma bağımlılığımıza tanık olmaya zorlar.


Golden Shot: Görsel Doruk ve Sessiz Kabulleniş

Aronofsky’nin karakterlerinin çilesi genellikle görsel olarak doruğa çıkar: onların psikolojik ve fiziksel travmaları, sinema dilinin yoğun montaj, kamera açıları ve simgesel görüntülerle zirveye taşınır.

  • Black Swan: Nina’nın finalde kanlı sahneye çıkışı, hem psikolojik hem fiziksel doruk noktayı temsil eder.

  • The Wrestler: Randy’nin turnbuckle’dan düşüşü, fiziksel ve duygusal çöküşü tek karede doruğa çıkarır.

  • The Whale: Charlie’nin kendi bedenini aşma çabası, fiziksel ve duygusal yıkımın simgesel zirvesidir.

  • Requiem for a Dream: Sara’nın televizyon sahnelerinde halüsinasyonlar, obsesyonun doruğunu görselleştirir.

  • Pi: Darren’in sayılarla ilgili deliryum sahneleri, obsesyonun zirvesini sunar.

  • Mother!: Evdeki kaos ve şiddet anı, izleyicide maksimum gerilim ve çöküş hissi yaratır.

Caught Stealing ise bu geleneği sürdürür, ancak ilk kez trajik bir sona gerek kalmadan uygular. Televizyonun loş ışığında, maçın yavaşlayan görüntüleri arasında kendi ve kedisinin yansımasını gören Hank’in donuk bakışı, bedensel katharsis yerine zihinsel dinginliği temsil eder. Trajedinin ardından gelen sessizlik, karakterin kendi hikâyesini yeniden yazabildiği andır.


Travmanın İkincil Bağımlılıkları

Aronofsky karakterleri, travmalarına saplanmakla kalmaz; bu travmalarla başa çıkmak için ikinci bir bağımlılık geliştirirler. Bu baş etme mekanizması, karakterin içsel çilesini hem yoğunlaştırır hem de izleyiciye çifte bir psikolojik deneyim sunar:

  • Hank – Caught Stealing: Alkol bağımlılığı

  • Charlie – The Whale: Yeme davranışı bağımlılığı

  • Harry ve Sara – Requiem for a Dream: Uyuşturucu bağımlılığı

  • Nina – Black Swan: Kendini yaralama ve aşırı disiplin

  • Randy – The Wrestler: Vücudunu eski formuna kavuşturmak için steroid iğneleri kullanması

  • Tommy – The Fountain: Ölümsüzlük ve bilim saplantısı

  • Darren – Pi: Sayılar ve mantık obsesyonu

  • Anne – Mother!: Kontrol ve fedakârlık obsesyonu

Bu ikincil bağımlılıklar çoğu zaman karakterin kendini yok etme sürecine taşınır. Travma bağımlılığı ile baş etme bağımlılığı birleştiğinde, karakterler ezici bir döngüye hapsolur; Caught Stealing’de Hank’in farkındalığı bu döngüyü kırar.


Psikolojik Perspektif

Aronofsky karakterleri psikolojik açıdan birkaç ortak noktada birleşir:

  • Travma ve Ani Kaybın Etkisi: Kontrol kaybı, yaşam enerjisini bağımlılığa dönüştürür.

  • Bağımlılık ve Takıntı Döngüsü: Kısa süreli tatminler, karakterleri kendi yıkımlarına sürükler.

  • Kontrol Kaybı ve Kaygı: Ani trajediler, karakterleri kendi hayatlarının seyircisine çevirir.

  • Öz-farkındalık ve Kabulleniş: Tüm çileye rağmen Hank, bir anlık farkındalıkla kendi Sisifos taşını kabullenir; önceki karakterlerin kendini imha etmesiyle karşılaştırıldığında olgun bir çözülme yaşar.


Camus ve Sisifos Perspektifi

Yunan mitolojisinde Sisifos, tanrıları öfkelendirdiği için Yeraltı Dünyası’nda sonsuza dek büyük bir kayayı bir dağın zirvesine yuvarlamaya mahkûm edilen bir kraldır. Her defasında taşı tepeye kadar çıkarır, ancak taş yeniden aşağı yuvarlanır; böylece Sisifos, bitmek bilmeyen bir döngü içinde aynı eylemi tekrarlamak zorunda kalır. Camus, bu mitin trajik yönünü, Sisifos’un başarısızlığın kaçınılmazlığını bilmesine rağmen mücadeleyi sürdürmesinde bulur. Bununla birlikte, ona göre bu döngü yalnızca bir cezayı değil, aynı zamanda bir bilinç durumunu da temsil eder: Sisifos’un farkındalığı, trajediyi absürte dönüştürür ve insanın kendi varoluşunun anlamıyla yüzleşmesine olanak tanır.

Aronofsky karakterleri de benzer bir şekilde, kendi travma ve saplantılarıyla trajik bir döngü içinde “kayalarını” taşırlar. Requiem for a Dream’de Sara, The Wrestler’da Randy, Black Swan’da Nina, The Whale’de Charlie — hepsi kendi Sisifos taşlarını taşırken ezilir, yok olur veya kendilerini imha ederler.

Fakat Caught Stealing’de Hank, Aronofsky’nin diğer filmlerindeki karakterler gibi kendi kayasını taşırken kayanın altında ezilmez. Film, absürdlük ve çilecilik temasını korurken, Hank’e kendi sınırları ve geçmişiyle barışma, küçük bir kabulleniş ve psikolojik özgürlük şansı tanır. Camus’nün dediği gibi, “tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter” sözünü doğrular ve Hank’in trajik döngüsüne dair algıyı değiştirir.


Freud ve Thanatos Perspektifi

Aronofsky karakterlerinin kendini yok etme süreçleri, Freud’un teorileriyle güçlü bir şekilde okunabilir. Freud’a göre insanın hem yaşam içgüdüsü (Eros) hem de ölüm içgüdüsü (Thanatos) vardır.

  • Travmanın İçselleştirilmesi: Karakterler travmalarını tekrar tekrar yaşar (repetition compulsion).

  • İkincil Bağımlılıklar ve Kendini İmha: Alkol, aşırı yemek, uyuşturucu veya obsesyonlar, hem hayatta kalma çabası hem de bilinçdışı olarak kendini yok etme işlevi görür.

  • Kabulleniş ve Farkındalık: Hank’in finaldeki sessiz farkındalığı, Eros ve Thanatos arasındaki çatışmanın bir uzlaşmasıdır. Ölüm içgüdüsü hâlâ vardır, ancak bilinçli farkındalık ve sınırların kabulü, kendini imha döngüsünü kırar.


Sonuç

Caught Stealing, Aronofsky’nin bağımlılık ve ani trajedi motiflerini korurken, karakterlerine ilk kez merhametli bir final sunuyor. Geçmişin yükü ve travmanın gölgesinde savrulmuş Hank, kendi farkındalığı ve kabullenişiyle psikolojik bir özgürlüğe ulaşıyor. Film, Aronofsky sineması için orta karar bir yapım olarak değerlendirilebilir; fakat hem tarz hem de içerik kullanımı açısından yenilikçi bir adım olarak öne çıkıyor.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

In Bruges

Giriş Martin McDonagh ’ın 2008 yapımı In Bruges filmi, kara mizah ve suç temalarını derinlemesine işleyen, görsel ve tematik olarak son derece zengin bir yapıt olarak öne çıkar. Film, iki tetikçi olan Ray ( Colin Farrell ) ve Ken’in ( Brendan Gleeson ) Londra’daki başarısız bir görev sonrasında patronları Harry ( Ralph Fiennes ) tarafından Belçika ’nın tarihi ve sakin şehri Brugge ’a gönderilmesiyle başlar. Görevleri, ortalık sakinleşene kadar şehirde turist gibi dolaşmak ve beladan uzak durmaktır. Ancak şehirde geçirdikleri süre, kişisel hesaplaşmalar ve içsel çatışmalarla dolu bir deneyime dönüşür. Trailer Ray, geçmişteki hatalarının vicdan azabıyla boğuşurken, Ken daha çok şehrin tarihi ve mimari güzelliklerine odaklanır. Brugge’un huzurlu atmosferi, karakterlerin içsel dünyalarıyla tezat oluşturur. Patronları Harry’den gelen beklenmedik bir telefonla olaylar dramatik ve duygusal bir yöne evrilir. Film, kara mizah yönüyle de dikkat çeker; özellikle Ken, Ray ve Harry kara...

Chocolat

Erkan: Yemek filmlerini, seçtiğimiz film için uygun bulduğumuz konseptteki bir mekânda konuşmaya devam ediyoruz. Sıradaki filmimiz Lasse Hallström imzalı 2000 yapımı Chocolat… Chocolat filmi için Samet ile konuştuk. Kendinden biraz bahsedebilir misin? Samet: Bir senesi mutfak, iki buçuk yılı satış olmak üzere lüks bir çikolata kafe zincirinde toplam üç buçuk yıl kadar çalıştım. Geçtiğimiz mayıs ayında çikolata üzerine uzmanlaşmak için istifa ettim. Önümüzdeki dönemde çikolata eğitimleri alacağım. Şimdilerde sipariş üzerine çikolata yapıyorum ve çevremdeki küçük ölçekli kafelerin çikolata menülerine yiyecek - içecek konusunda danışmanlık veriyorum. Erkan:  Filme geçmeden önce biraz mekândan bahsetmekte fayda var sanırım. Maia Chocolates 2015 yılında kurulmuş, el yapımı çikolatalar üreten, Çengelköy ve Koşuyolu olmak üzere iki şubesi bulunan bir yer.  Filmdeki çikolatacıyla aynı ismi taşıyor. Çikolata konusunda bol çeşit sunuyorlar ve tasarım, sunum konusunda oldukça z...

Sinners

  Kültürel Hegemonya:  Sinners                                           ·          Sinners*, ikiz kardeşler Elijah ve Elias’ın hikâyesini anlatıyor. Tanıdık bir zeminde yeni bir başlangıç yapmak isteyen ikili, Chicago ’nun yeraltı dünyasındaki eski hayatlarını geride bırakıp memleketleri Clarksdale, Mississippi ’ye dönerek bir bar açarlar. Bu süreçte, merkezinde Sammie ’nin olduğu, blues müziği ve vampir efsaneleri ile dolu bir hikâye ortaya çıkar. Ryan Coogler ’ın 2025 yapımı Sinners , yalnızca türler arası bir postmodern oyun değil; aynı zamanda tarihsel-politik bir eleştiri aracı. Southern Gothic atmosferi, vampir mitosu , blues’un büyüsü ve dönemsel dramayı harmanlayan film, hem tür sinemasına göz kırpıyor hem de derin bir toplumsal okuma alanı açıyor. Blues ve Kimlik Filmin kalbinde Sammie var. Eski bir blues şa...