Weapons (2025) – Kaybolan Nesiller
Küçük bir kasabada, aynı gece ve aynı saatte, aynı okulun aynı sınıfına giden 17 çocuk gizemli bir şekilde ortadan kaybolur. Ertesi sabah, sınıfındaki çocukların yokluğunu fark eden öğretmen Justine Gandy, gerçeğin düşündüğünden çok daha karanlık olduğunu kısa sürede anlayacaktır.
Zach Cregger’in Weapons filmi, yalnızca bir korku anlatısı değil; aynı zamanda pedagojik, psikolojik, sosyolojik ve siyasi katmanlara dokunan çok boyutlu bir alegori olarak okunabilir.
Kaybolan Çocuklar
Çocuklar kaybolduktan sonra yapılan toplantılarda herkes sorumluluğu birbirine atıyor. Ebeveynler okulu ve öğretmeni suçluyor, okul yönetimi ve kolluk kuvvetleri ise sürekli “Sizi anlıyoruz” diyerek sorumluluğu geri çeviriyor. Ortaya çıkan bu tablo, dağınık ve ilgisiz bir okul-aile işleyişini gözler önüne seriyor. Bu iletişimsizlik sarmalı içerisinde Justine karakterinin öğrencisiyle temaslı bir öğretmenlik yapma isteğini ise; okul yönetimi kabul etmiyor, sistemin sınırlayıcı yapısı ortaya çıkıyor.
Esrarengiz şekilde kaybolan çocuklar üzerinden film, pedagojik ve sosyolojik bazı soruları gündeme getiriyor.
Archer’ın rüyasında gördüğü floating AR‑15, şiddet ve tehdit algısını metaforik bir şekilde temsil eder. Söz konusu sahne, şiddet risklerinin sosyal çevre ve bireysel psikoloji üzerindeki etkisine dikkat çekiyor.
Burada şunu söylemek gerekir ki yönetmen, doğrudan söylemese de, film boyunca ebeveynlere yönelik küçük ama etkili işaretlerle, çocukların güvenliği, psikolojisi ve şiddet riskleri üzerine farkındalık yaratıyor.
Lev Vygotsky’nin bilişsel öğrenme kuramı bu noktada hatırlamakta fayda var:
Vygotsky’nin teorisinin kilit noktaları şunlardır:
-
Sosyal Etkileşim: Bilişsel gelişim, başkalarıyla etkileşim aracılığıyla gerçekleşir. Öğrenme, toplumsal bağlamda ortaya çıkar.
-
Yakınsak Gelişim Alanı (ZPD – Zone of Proximal Development): Çocuğun kendi başına yapabildiği ile bir rehber eşliğinde yapabileceği şey arasındaki farktır. Başkalarının rehberliği öğrenmeyi mümkün kılar.
-
Araçlar ve İşaretler (Mediators): Dil, semboller ve kültürel araçlar bilişsel gelişimi destekler.
-
Dahili ve Harici Süreçler: Sosyal süreçler içselleştirilerek bireysel düşünceye dönüşür.
Yani; Çocuğun sosyal çevresi, bilişsel gelişiminin temel belirleyicisidir. Bu bağlamda film çocukların toplumsal ve duygusal rehberlikten yoksun bırakıldığında kuşakların nasıl “kaybolabileceğini” gösteren bir film.
James: Geleceğin Habercisi
James karakteri uyuşturucuya batmış, hırsızlık gibi işlere bulaşmış biri. Bu haliyle, ilgisiz ve sevgisiz büyüyen çocukların bir sonraki basamakta dönüşebileceği trajik portreyi temsil ediyor. Film, James aracılığıyla “görmezden gelinen çocukların” gelecekte nasıl bir şiddet ve suç döngüsüne sürükleneceğini önceden işaret ediyor.
Gladys: Parazit Figür
Alex’in evine sızan Gladys karakteri, köhneleşmiş siyaset kurumlarının ve kuşaklar üzerine geleceğini planlayan güç odaklarının alegorik bir yansıması gibi işliyor. Çocukların ne dediğini anlamayan, buna rağmen onlar adına kararlar alan ve varlığını sürdürebilmek için her türlü manipülasyon tekniğine başvuran figürlerin bir temsili.
Gladys’in yaşam süresini çocuklardan beslenerek uzatması, siyaset kurumunun, güç odaklarının yeni nesillerin enerjisini tüketerek kendini ayakta tutmasına dair çarpıcı bir sembol. Onun voodoo benzeri büyülerle kurbanlarına hükmetmesi ise, siyasi otoritelerin medya ve iletişim araçlarıyla bireyler üzerinde kurduğu görünmez kontrol mekanizmalarını hatırlatıyor.
Pasif Çocuklar
Filmin ilginç yanlarından biri, çocukların başrolde olmasına rağmen neredeyse tamamen edilgen bırakılması. James dışında hiçbiri aktif bir varlık sergileyemiyor. Bir evin bodrumunda Gladys'in tutsağı konumundalar.
Buna karşın öğretmenler, okul yönetimi, ebeveynler ve güvenlik güçleri sürekli konuşuyor, tartışıyor, birbirlerine sorumluluk atıyor. Bu sessizlik hâli, çocukların sosyal çevre tarafından duygusal ve bilişsel olarak ne kadar ihmal edildiğinin de altını çiziyor.
Tam da bu yüzden filmin finalinde son sözü çocukların söylemesi, Gladys’i parçalayıp kendi dirençlerini ortaya koymaları oldukça manidar. Kuşakların pasiflikten çıkıp aktif bir özne hâline gelmesi, filmin en güçlü anlarından biri.
Kültürel ve Biçimsel İzler
Cregger’in filminde Stephen King’in karanlık korku dünyası yankılanıyor; Sam Raimi’nin Drag Me to Hell’indeki lanetli motifler beliriyor; Pink Floyd’un Another Brick in the Wall’undaki eğitim sistemi eleştirisi ise anlatının alt katmanlarına sızıyor.
Ayrıca Spielberg etkisi, Stranger Things’teki nostaljik kasaba gerilimi ve karakter merkezli epizodik anlatımıyla Tarantino ya da Alejandro G. Iñárritu’nun biçimsel tarzını da andırıyor.
Yönetmenin en büyük başarısı ise filmi salt bir korku anlatısı üzerinden değil, bir polisiye kurgusu üzerinden inşa etmesi. Gerilim, merak ve çözüm arayışı adım adım ilerleyerek filmi daha sürükleyici kılıyor.



Yorumlar