Ana içeriğe atla

28 Years Later

                                                   

Asıl Virüs Erkek Egemenliktir

Danny Boyle ve Alex Garland imzalı 28 Years Later çarpıcı bir tespit yapıyor: Dünyayı kasıp kavuran salgının ardındaki gerçek virüs, erkek şiddetinin ve maskülen tahakküm düzeninin ta kendisi. Film, felaketin kökenini rastlantısal bir doğa kazasında değil; kontrol, güç ve militarizm üzerine inşa edilmiş bir dünyada arıyor. Serinin ilk filminde öfke virüsünün bir biyolojik silah laboratuvarından yayılması, felaketin bizzat erkek egemen güç mantığının ürünü olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.

Krizin Çözümünde Çıkmaz

Bu tespit, filmin çözüm yollarını da belirliyor. Maskülen dünyanın yarattığı krizi, yine aynı yöntemlerle — silahlanma, kontrol, güç gösterisi — çözmeye çalışan karakterler başarısızlığa mahkûm oluyor. Boyle ve Garland ortaklığı, bu noktada geleneksel aksiyon-kurtuluş formülünü ters yüz ediyor. Erkek kahramanlık anlatısının yerini, empati ve dayanışmanın aldığı bambaşka bir model alıyor.

                                       

Isla ve Spike’ın Hikâyesi

Bu alternatif çözüm, Isla ve oğlu Spike’ın hikâyesinde hayat buluyor. Zorbalığın yerini anlayış ve bağlılık alıyor; tahakkümün yerine şefkatle yönlendirme, bastırmanın yerine duygusal yüzleşme geçiyor. Spike’ın, babası gibi olmak istememesi bu dönüşümün hem kişisel hem de politik bir yansıması. Erkek egemen şiddet kültürünün kuşaklar boyunca nasıl aktarıldığına dair güçlü bir reddediş niteliği taşıyor. Aynı zamanda Boyle ve Garland’ın geleceğe dair umudunu kadın öznelliği ve feminist dayanışma üzerinden kurduğunu gösteriyor.

Politik Alegoriler

Film yalnızca bir zombi salgınını anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda Brexit sonrası İngiltere’nin içine kapanışının da alegorisi. Dışarıyla bağları kesilmiş, tehditlerle çevrili bir ada imgesi, hem fiziksel hem de politik bir izolasyonun metaforuna dönüşüyor. Virüsün kaynağı kadar, kurtuluşun da adanın sınırları içinde aranması; ulusal yalnızlık ve kendi içine hapsolma fikrini güçlendiriyor. Bu bağlamda Isla ve Spike’ın hikâyesi, duvarların ötesinde kurulabilecek başka bir toplumsal bağın mümkün olduğunu hatırlatıyor.

Sonuç

28 Years Later, zombilerle dolu bir dünyada asıl hastalığın erkek şiddeti olduğunu savunuyor. Boyle'un yönetimi ve Garland’ın kalemi, korkunun ve kaosun ortasında bile empatinin ve dayanışmanın gücünü merkezine alıyor. Film, feminist bir perspektifle üretilecek alternatiflerin yalnızca hayatta kalmanın değil, geleceği yeniden kurmanın da anahtarı olduğunu hatırlatıyor. Ve finalde şu soruyu bırakıyor: Gerçek virüsle yüzleşmeye cesaretimiz var mı?






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

In Bruges

Giriş Martin McDonagh ’ın 2008 yapımı In Bruges filmi, kara mizah ve suç temalarını derinlemesine işleyen, görsel ve tematik olarak son derece zengin bir yapıt olarak öne çıkar. Film, iki tetikçi olan Ray ( Colin Farrell ) ve Ken’in ( Brendan Gleeson ) Londra’daki başarısız bir görev sonrasında patronları Harry ( Ralph Fiennes ) tarafından Belçika ’nın tarihi ve sakin şehri Brugge ’a gönderilmesiyle başlar. Görevleri, ortalık sakinleşene kadar şehirde turist gibi dolaşmak ve beladan uzak durmaktır. Ancak şehirde geçirdikleri süre, kişisel hesaplaşmalar ve içsel çatışmalarla dolu bir deneyime dönüşür. Trailer Ray, geçmişteki hatalarının vicdan azabıyla boğuşurken, Ken daha çok şehrin tarihi ve mimari güzelliklerine odaklanır. Brugge’un huzurlu atmosferi, karakterlerin içsel dünyalarıyla tezat oluşturur. Patronları Harry’den gelen beklenmedik bir telefonla olaylar dramatik ve duygusal bir yöne evrilir. Film, kara mizah yönüyle de dikkat çeker; özellikle Ken, Ray ve Harry kara...

Sinners

  Kültürel Hegemonya:  Sinners                                           ·          Sinners*, ikiz kardeşler Elijah ve Elias’ın hikâyesini anlatıyor. Tanıdık bir zeminde yeni bir başlangıç yapmak isteyen ikili, Chicago ’nun yeraltı dünyasındaki eski hayatlarını geride bırakıp memleketleri Clarksdale, Mississippi ’ye dönerek bir bar açarlar. Bu süreçte, merkezinde Sammie ’nin olduğu, blues müziği ve vampir efsaneleri ile dolu bir hikâye ortaya çıkar. Ryan Coogler ’ın 2025 yapımı Sinners , yalnızca türler arası bir postmodern oyun değil; aynı zamanda tarihsel-politik bir eleştiri aracı. Southern Gothic atmosferi, vampir mitosu , blues’un büyüsü ve dönemsel dramayı harmanlayan film, hem tür sinemasına göz kırpıyor hem de derin bir toplumsal okuma alanı açıyor. Blues ve Kimlik Filmin kalbinde Sammie var. Eski bir blues şa...

Le Otto Montagne - The Eight Mountains - 2022

The Eight Mountains: Doğanın Mabedi, Babalığın Ağıdı Giriş: Filmin Konusu The Eight Mountains , iki çocukluk arkadaşı Pietro ve Bruno’nun hikâyesini anlatıyor. Pietro şehirde büyüyen, modern yaşamın içinde kaybolmuş bir gençtir; Bruno ise dağlarla çevrili bir köyde, doğayla bütünleşmiş bir hayat sürmektedir. Film, onların yıllar süren dostluğunu, babalarıyla olan karmaşık ilişkilerini ve doğayla kurdukları bağı izler. Zamanla bu dostluk, eksik baba figürleri ve doğayla mücadele üzerinden modern insanın varoluşsal sınavına dönüşür. Doğa: Nostalji mi, Mücadele mi? Film, doğayı iki farklı biçimde konumlandırır. Pietro için doğa bir nostalji alanıdır : şehirde yaşayan, içsel boşluğunu doldurmaya çalışan modern bireyin özlem mekânı. Dağ, onun için geçmişin saf anılarına açılan bir kapıdır. Bruno içinse doğa bir mücadele alanıdır . O, doğanın içinde yaşar, onun kurallarına göre hayatta kalır. Pietro doğayı izler; Bruno yaşar. Bu fark, modern insanın doğayla kurduğu mesa...