Hayat

                                                  

Şehirlerin Anlamı 

Zeki Demirkubuz’un yeni filmi “Hayat”, ilk bakışta onun alametifarikası olan Masumiyet’i hatırlatıyor. Kadın-erkek ilişkileri, kaderin zorlayıcı yönü, toplumsal baskılar ve bireyin çaresizliği yine merkezde. Bu kez hikâyenin odağında bir kadın karakter var: Hicran. Onun hikâyesi, farklı şehirler arasında süren bir savrulma olarak karşımıza çıkıyor.


Hicran’ın Şehirler Arası Yolculuğu

Film, Hicran’ın bir şehirden diğerine sürüklenişini, aslında onun duygusal ve toplumsal yolculuğu olarak sunuyor.

  • Boyabat (başlangıç) → Zorla evlendirilmeye çalışıldığı yer. Toplumsal baskı ve otorite burada çok güçlü.

  • İstanbul → Kaçışın ve özgürlüğe dair umutların adresi. Ama karmaşa, yabancılık ve hayal kırıklığıyla yüzleştiği şehir.

  • Boyabat (dönüş) → Umutların söndüğü, çaresizliğin yeniden başladığı bir geri dönüş noktası.

  • Sinop → Kendisinden yaşça büyük bir öğretmenle evlenerek gittiği şehir. Burada bir değişim arayışı var, ama yine kendi tercihleriyle değil.

  • Boyabat (yeniden) → Öğretmenden ayrıldıktan sonra yeniden savrulduğu yer. Bu dönüş, çıkışsızlığın simgesi.

  • Kastamonu (final) → En kritik nokta. Hicran burada, en başta zorla evlendirilmek istendiği adamla bu kez kendi rızasıyla evlenir. Kastamonu, özgür iradenin, kendi seçimini yapabilmenin sembolü haline gelir.


Şehirler ve Anlamları

Bu yolculuk, sadece coğrafi değil, aynı zamanda metaforiktir:

  • Boyabat → Baskı, otorite, çaresizlik

  • İstanbul → Kaçış, umut, karmaşa

  • Sinop → Deneyiş, değişim arayışı

  • Kastamonu → Özgür irade, karar

Filmin en çarpıcı tarafı, Hicran’ın sürekli savrulduğu şehirlerden sonra Kastamonu’da kendi seçimiyle kalmasıdır. İnsan için en huzurlu ve anlamlı olan şey, başkalarının yönlendirmesiyle değil, kendi tercihiyle seçtiği hayatta var olabilmesidir.

                                               


Toplumsal Baskı ve Özgür İrade

“Hayat”, aslında şu soruyu soruyor:
İnsanın kaderini belirleyen şey toplum ve otorite midir, yoksa kendi iradesi midir?

Hicran’ın hikâyesi boyunca gördüğümüz kararların çoğu, onun özgür iradesiyle değil, toplumsal baskı, erkek egemenliği ve aile otoritesiyle verilmiştir. Ancak filmin sonunda, Hicran ile çocuğun yüzleştiği sahne, bütün bu baskıların karşısına gençlerin özgür iradesini, iletişimini ve anlaşabilme kapasitesini koyar. Bu sahne, filmin en değerli noktasıdır.


“Araf” ile Paralellikler

Yeşim Ustaoğlu’nun “Araf” filmiyle de dikkat çekici paralellikler vardır.

  • Her iki film de kadın merkezli hikâye anlatır.

  • Karakterler toplumun ve erkeklerin baskısı karşısında savrulurlar.

  • Anlatım dili her iki filmde de ağır ve durağandır; karakterlerin içsel çatışmalarını açığa çıkarır.

Fark ise şuradadır:

  • “Araf”, çaresizliği daha gerçekçi ve minimalist bir dilde gösterirken,

  • “Hayat”, Demirkubuz’un kader ve özgür irade temalarıyla örülmüş daha felsefi bir yorum sunar.


Yeni Nesil ve Eski Seyirci Arasında

Demirkubuz’un “Hayat”la yapmak istediği, sanki kendisini yeni kuşağa tanıtmak gibi. Yeni nesil oyuncular, yenilenmiş bir anlatım tarzı… Ama filmin ağır temposu, bir dakikalık reels videolarına alışmış izleyiciler için fazla sabırlı bir dil gerektiriyor.

Öte yandan eski fanlar için de film, duygusal yoğunluktan uzak bir deneyim sunuyor. Özellikle oyuncu seçimleri ve cast performansları, Demirkubuz’un önceki filmlerindeki doğal ve yoğun oyunculukların gerisinde kalıyor. Bu da hikâyenin dramatik gücünü zaman zaman zayıflatıyor.


Ek Bölüm: Sartre’ın Gözünden Hicran

1. Özden Önce Varoluş

Sartre’a göre insanın özü, yani kim olduğu, doğuştan belirlenmiş değildir; var olur, sonra kendini tanımlar.

Hicran da tam olarak bu sürecin içinde:

Toplum, aile ve erkek egemen yapı onun “kim olacağını” belirlemeye çalışsa da, o sürekli şehir değiştirerek bu tanımları bozmaya, kendi varlığını deneyimleyerek yeniden kurmaya çalışıyor.

Bu yüzden Hicran’ın yolculuğu, bir “kaçış” değil, özünü arama sürecidir.

2. Özgürlük = Sorumluluk

Sartre der ki:

“İnsan özgürdür; ama özgürlüğü, seçimlerinin tüm sorumluluğunu taşımak zorunda olduğu anlamına gelir.”

Hicran’ın özgürlüğü tam da bu acı noktada belirir.

Kastamonu’da, en başta zorla evlendirileceği adamla bu kez kendi kararıyla evlenmesi, dışarıdan teslimiyet gibi görünse de Sartre açısından bir tür varoluşsal onaydır.

Çünkü artık başkalarının onun adına seçtiği bir kaderi değil, kendi seçiminin sonucunu yaşamayı göze alır.

Bu an, Hicran’ın özgürlüğünün ağırlığını kabul ettiği andır.

3. “Kötü Niyet”ten (“Mauvaise Foi”) Kaçış

Sartre’ın kötü niyet kavramı, insanın özgürlüğünden kaçmak için kendini kandırmasıdır:

“Benim elimde değil,” “Hayat böyle,” “Toplum izin vermez” gibi bahanelerle insan, kendi seçimlerinin sorumluluğunu reddeder.

Hicran da filmin büyük kısmında bu kötü niyet hâlinin içinde yaşar:

Toplumun, ailenin ve erkeklerin kararlarına teslim olur.

Ama finalde, tünele kendi kararıyla yürürken artık kendini kandırmaz; o noktada kendi yazgısının faili olur.

4. Tünel = Varoluşun Boşluğu

Sartre’a göre insan, Tanrı’nın yokluğunda kendi anlamını kendisi yaratmak zorundadır.

Tünel sahnesi bu bağlamda tam bir Sartre anıdır:

Karanlık, belirsizlik ve yalnızlık içinde Hicran’ın ilerleyişi, Tanrı’sız bir evrende kendi yolunu çizen insanın metaforudur.

Tünelin sonunda ne olduğu önemli değildir; önemli olan, onun bu karanlığa kendi iradesiyle girmesidir.

Sonuç: Özgürlüğün Ağırlığı

Sartre penceresinden bakıldığında Hicran’ın hikâyesi, kurtuluş değil, bilinçli varoluşun doğuşudur.

O artık edilgen bir figür değil, kendi seçiminin ağırlığını taşıyan bir özneye dönüşmüştür.

Demirkubuz burada Sartre’ın en meşhur cümlesini sinemaya tercüme eder gibidir:

“İnsan, kendi yaptıklarının toplamıdır.”

Sonuç

“Hayat”, Demirkubuz’un sinemasında klasik temaları yeniden işlerken, kadın merkezli bir perspektif ve toplumsal eleştiri ile öne çıkıyor. Hicran’ın şehirler arası savrulma yolculuğu ve son sahnedeki özgür irade teması, filmde hem dramatik hem de tematik açıdan değerli bir noktaya ulaşmasını sağlıyor.


İller arasında savrulan Hicran için Kastamonu'ya gidiş, filmin doruk noktası olarak bireysel kararın ve özgür iradenin sembolüne dönüşür. Tünele doğru, kendi seçimiyle bilinmez bir geleceğe doğru ilerlerken, insanın en mutlu ya da en mutsuz olacağı yerin, kendi tercihleriyle şekillendiğini hatırlatır. Demirkubuz bu sahneyle, eski sinemaseverlere tanıdık karamsar temalarını yeniden anımsatırken, yeni izleyiciye de kendi sinema dilini tanıtıp geçmişle bugün arasında modern bir köprü kurar.

📽️ Nerede İzledim: Bein Connect ⭐ Sinetown Notu: 6,5 / 10

Yorumlar