Sınıfsal farklılıkların en derinden hissedildiği alanlardır uçak ve tren seyahatleri. Train to Busan bu farklılıkların merkezinde geçen bir zombi filmi. Animasyon estetiği ve karikatürüze karakterlerinin satır aralarına yerleştirdiği bu sınıf eleştirisinin ucunu kaynağı olan kapitalizmede değdirmeyi ihmal etmiyor. Yönetmen Yeon Sang-Ho sınıfsal farklılık, eril dil ve kapitalizmin günahkarlarını cezalandırırken feminist diyebileceğimiz bir tonlada finalini yapıyor.
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar