Ana içeriğe atla

Batman vs Superman

Batman vs Superman bir rekabeti işaret eden isminin hakkını veremeyen iki karakteri arasındaki çatışmayı çocukça bir düzeyden bir tık bile yukarı çıkaramayan bir film olmuş. İkili arasında güçlü bir gerilim kurulamayınca ister istemez gözler filmin kötüsü Lex Luthor'a dönüyor. Filme "Joker" tarzında mizahi bir üslupla entegre edilen Luther ne yazık ki felsefe konusunda aynı başarıyı gösteremiyor. Joker'in aksine okulda tüm Felsefe derslerini kırmış acemi bir filozof edasıyla tiradlarını patlatıyor. Hal böyle olunca uzun süresi boyunca bir türlü derinleşemeyen, anlamsız bir karanlığa hapsolmuş ve Wonder Woman filme dahil olana kadar bölümde ise mizah ve aksiyondan nasibini alamamış bir uyarlama ile karşı karşıya kalıyoruz.
Daha önce kalabalık kahraman kontenjanıyla Watchmen'de çalışan ve ortaya oldukça başarılı bir uyarlama ortaya koyan Zack Snyder bu sefer sınıfta kalıyor.
Yılın şu ana kadar olan bölümünde çizgi uyarlamalar kazananı ise kuşkusuz uçarı tarzı, mizahı ve aksiyonuyla "Deadpool" oluyor...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas