Ana içeriğe atla

The Grandmaster


Filmografisi neredeyse kavuşamayan âşıklar seremonisine dönüşmüş olan Wong Kar Wai yeni filmi “The Grandmaster” ile bu halkaya bir yenisini ekliyor. 

The Grandmaster, odağına kung fu ustası Ip Man’i yerleştirip dövüş sanatlarını büyülü bir estetikle harmanlarken, bunun içerisinde yönetmenin sinemasının temel kodlarını da yakalamak mümkün. Geleneksel biyografi öykülerinin aksine The Grandmasterda Ip Man’in insani yönlerine fazlasıyla yer veren O’nu idealleştirmeden öte bir anlatı var ve bunun içerisine yerleştirilen görkemli dövüş koreografileriyle birlikte mükemmel bir denge kuruyor.

The Grandmaster’i tipik bir kungfu filminden ya da Yimou Zang’ın estetik kungfu filmlerinden ayıran en temel özelliği yönetmenlik koltuğunda Wong Kar Wai’nin bulunması. Yönetmenin kendine has tarzını filmin ilk dakikasından itibaren hissetmek mümkün.

Filmin öyküsü Foshan kentinde yaşayan Ip Man ve kuzeyin en büyük ustası Gong Yutian’ın kızı Gong Er arasındaki ilişki üzerine kurulu. Kuzeydeki birçok stili birleştiren Gong Yutian emekliye ayrılmadan önce güneydeki stilleri birleştirecek genç birini aramaktadır. Foshan’a gelerek Ip Man’i bu iş için onaylaması Yutian’ın kızı Gong Er tarafında hoş karşılanmaz ve Ip Man’i rövanş için çağırır. İkilinin birbirine dokunduğu ender anlardan olan bu dövüş sahnesi uzun bir zaman dilimine yayılmış bir aşkında başlangıcı oluyor. İkilinin adeta bir dansı andıran dövüş kareografileri Wong Kar Wai’nin ellerinde hiçbir çıplaklık kullanmadan erotizm yüklü bir sevişme sahnesini andırıyor. 

Film, ışık kullanımından set tasarımına kadar oldukça estetik ve göz alıcı. Ağır çekimler, filmin melankolik havasını artıran ışık oyunları, her bir yağmur tanesini izleyicisinin kulağına değdiren ses kuşağıyla dövüş sanatlarının o müthiş koreografileri film boyunca ahenkle izleyiciye aksediyor.

Başta da belirttiğim gibi The Grandmaster tipik bir Wong Kar Wai filmi. Çıplaklık içermeden film boyunca yoğun bir erotizm kurması, kafaları karıştıran kurgusu, melankoli yüklü hikâyesiyle yönetmenin filmografisinin adeta bir özeti niteliğinde.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

In Bruges

Giriş Martin McDonagh ’ın 2008 yapımı In Bruges filmi, kara mizah ve suç temalarını derinlemesine işleyen, görsel ve tematik olarak son derece zengin bir yapıt olarak öne çıkar. Film, iki tetikçi olan Ray ( Colin Farrell ) ve Ken’in ( Brendan Gleeson ) Londra’daki başarısız bir görev sonrasında patronları Harry ( Ralph Fiennes ) tarafından Belçika ’nın tarihi ve sakin şehri Brugge ’a gönderilmesiyle başlar. Görevleri, ortalık sakinleşene kadar şehirde turist gibi dolaşmak ve beladan uzak durmaktır. Ancak şehirde geçirdikleri süre, kişisel hesaplaşmalar ve içsel çatışmalarla dolu bir deneyime dönüşür. Trailer Ray, geçmişteki hatalarının vicdan azabıyla boğuşurken, Ken daha çok şehrin tarihi ve mimari güzelliklerine odaklanır. Brugge’un huzurlu atmosferi, karakterlerin içsel dünyalarıyla tezat oluşturur. Patronları Harry’den gelen beklenmedik bir telefonla olaylar dramatik ve duygusal bir yöne evrilir. Film, kara mizah yönüyle de dikkat çeker; özellikle Ken, Ray ve Harry kara...

Sinners

  Kültürel Hegemonya:  Sinners                                           ·          Sinners*, ikiz kardeşler Elijah ve Elias’ın hikâyesini anlatıyor. Tanıdık bir zeminde yeni bir başlangıç yapmak isteyen ikili, Chicago ’nun yeraltı dünyasındaki eski hayatlarını geride bırakıp memleketleri Clarksdale, Mississippi ’ye dönerek bir bar açarlar. Bu süreçte, merkezinde Sammie ’nin olduğu, blues müziği ve vampir efsaneleri ile dolu bir hikâye ortaya çıkar. Ryan Coogler ’ın 2025 yapımı Sinners , yalnızca türler arası bir postmodern oyun değil; aynı zamanda tarihsel-politik bir eleştiri aracı. Southern Gothic atmosferi, vampir mitosu , blues’un büyüsü ve dönemsel dramayı harmanlayan film, hem tür sinemasına göz kırpıyor hem de derin bir toplumsal okuma alanı açıyor. Blues ve Kimlik Filmin kalbinde Sammie var. Eski bir blues şa...

Le Otto Montagne - The Eight Mountains - 2022

The Eight Mountains: Doğanın Mabedi, Babalığın Ağıdı Giriş: Filmin Konusu The Eight Mountains , iki çocukluk arkadaşı Pietro ve Bruno’nun hikâyesini anlatıyor. Pietro şehirde büyüyen, modern yaşamın içinde kaybolmuş bir gençtir; Bruno ise dağlarla çevrili bir köyde, doğayla bütünleşmiş bir hayat sürmektedir. Film, onların yıllar süren dostluğunu, babalarıyla olan karmaşık ilişkilerini ve doğayla kurdukları bağı izler. Zamanla bu dostluk, eksik baba figürleri ve doğayla mücadele üzerinden modern insanın varoluşsal sınavına dönüşür. Doğa: Nostalji mi, Mücadele mi? Film, doğayı iki farklı biçimde konumlandırır. Pietro için doğa bir nostalji alanıdır : şehirde yaşayan, içsel boşluğunu doldurmaya çalışan modern bireyin özlem mekânı. Dağ, onun için geçmişin saf anılarına açılan bir kapıdır. Bruno içinse doğa bir mücadele alanıdır . O, doğanın içinde yaşar, onun kurallarına göre hayatta kalır. Pietro doğayı izler; Bruno yaşar. Bu fark, modern insanın doğayla kurduğu mesa...