Curfew

En iyi kısa film dalında Oscar ödülü kazanan Curfew'in yönetmenliğini Shawn Christensen yapıyor. İntiharın eşiğindeki Richie, kız kardeşinden hayat kurtarıcı bir telefon çağrısı alır ve yeğeni Sophia’ya birkaç saat bakması gerekmektedir. Aralarında kurulan sıkı dostluk, birbirine uzak duran karakterlerin de yakınlaşmasına vesile olur.

Film, Maggie'nin, Sophia’ya bakması için intiharın eşiğindeki Richie'yi ikna etmeye çalıştığı bir konuşmayla açılıyor. Maddi durumu oldukça iyi olduğu gözüken Maggie, kapitalizmin sembolü diyebileceğimiz gökdelenlerin arasındaki apartman dairesinden etrafı izleyerek Richie’yi ikna etmeye çalışıyor. Film, açıldığı bu sahneden itibaren ekonomik kriz döneminde geleneksel Hollywood sinemasının girdiği bir yola giriyor ve kapitalizmi aklamaya çalışıyor. Son dönemlerde Tim Burton, Christopher Nolan ve Steven Soderberg gibi usta yönetmenlerin de bulaştığı bu yolun üstünden Curfew'de geçmiş oluyor. Gökdelenlerin arasındaki bu telefon konuşmasından sonra Richie için bir yaşam amacı oluşturulmuş oluyor ve Sophia ile bir gün geçirirken çocuk bakıcılığının yanında hayata tutunacağı bir dal da uzatılmış oluyor. Daha önce Sophia’yı çocukluğunda yere düşüren ve bu yüzden aileden uzaklaştırılan Richie, kapitalizmin sıcak ve sevecen yüzüyle tekrar oyuna dâhil ediliyor. Amerikan rüyası kodları da bu noktada başlamış oluyor. Sürekli izleyicinin kendisini iyi hissetmesini sağlayan bir atmosfer, kapitalizmin açgözlü yüzünü bir çocuğun sevimli yüzü üzerinden sempatik hale getirmeye çalışan bir pazarlama stratejisi, filmin genel atmosferini oluşturuyor.

Film, kapitalizmin hayatımızdaki gerekliliğine ve yerine sürekli vurgu yaparken, Tanrı göstermesin eksikliğinde nasıl bir kaosa dönüşeceğimizi de gösteriyor. Neredeyse bütün gününü iş yerlerinde geçiren, çalıştıkları işin aynı zamanda çalışanın kendi hobisi olduğunu pazarlayarak emekleri sömüren kapitalizmin her duruma göre değişen (bukalemun gibi) yüzünü ayyuka çıkarma cesareti gösteremiyor. Emeğinin karşılığını hiçbir zaman alamayan emekçilerin sorunlarına dair ise ne bir vurgu yapabiliyor ne de çözüm önerebiliyor. Sadece kapitalizmin safındaki yerini alıyor.

Filmin kapitalizme dair doğru yaptığı tek tespit, Richie’nin çocukken yaptığı oyuncaktan okunabiliyor. Kriz halindeki kapitalizmden umudu kesmenin anlamsız olduğu ve krizin bir kriz değil, sadece form değişikliği olduğuna dair bir cümleyi Richie’nin küçükken yaptığı oyuncağı üzerinden sarf ediyor:

Ama ölse bile her zaman hayata geri döner. Sophia her zaman hayata geri döner.

Curfew, son dönemde izlediğimiz geleneksel Hollywood filmlerinin ekonomik kriz döneminde söylediklerinden ne fazla ne de eksiğini sarf ediyor. Film, "kendini iyi hisset" atmosferi ve minik sevimli oyuncusunu da bu aymaz alt metine alet ediyor.

Richie belki de bu kapitalist çarkın içerisine tekrar girip hayata bağlanmak yerine kendisini sokağa, "Occupy Wall Street" eylemcilerinin arasına bırakmalıydı.

Çünkü hayat; teslim olunca değil,

DİRENİNCE GÜZELDİR.






Yorumlar