Ana içeriğe atla

Argo - Operasyon:Argo

                                                   


Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Ben Affleck'in yönetmenliği oyunculuğundan daha iyi. Filmin ritmine başından sonuna kadar hâkim, ayrıca gerilim yaratma konusunda oldukça başarılı.

Şah'ın devrildiği İran devriminin en hararetli günlerinde göstericiler Tahran'da ki Amerikan büyükelçiliğine girip 52 Amerikalıyı rehin alırlar. Kaçmayı başaran altı kişi Kanada elçiliğine sığınır. CIA ajanı Tony Mendez ise 6 kişiyi kurtarmak için film ekibi kumpası hazırlayarak İran'a giriş yapar.

Film, her ne kadar ara sıra Amerika'ya da dokundursa da beklenildiği üzere Amerikan milliyetçiliği yapmaktan ve oryantalist bakış açısı sergilemekten kendisini alıkoyamıyor. Filmi izlemeye başlamadan önce bu beklediğim bir faktördü. Bu yüzden filmin bu kısımlarını görmezden gelip geçen yılın yabancı dilde Oscar ödülü kazanan İran yapımı "A Separation" ile kıyaslamaya giriştim. Keza Argo, Ben Affleck'in Asghar Farhadi'ye; Amerikan sinemasının, İran sinemasına bir cevabı niteliğinde.

Amerika kurgular; tüm dünya inanır.
Amerika işgal ettiği ülkelerin çoğuna demokrasi vaadi ya da terörü kurutmak amacıyla müdahale edip doğal kaynaklarını sömürür. Yani genellikle Amerika gerçekliği kurgular. Gerçeklik ne olursa olsun o kendi gerçekliğini dayatır. "Kurgu" Amerika'nın gerçeğidir. Zaten bu işgallerin büyük bütçeli Hollywood filmlerinden çok farkı yoktur. Keza yine büyük bir savaş bütçesiyle bu bölgeler işgal edilir, film hasılatını doğal kaynaklar oluşturur ve tüm dünya canlı bir şekilde izler. Argo'nun politik anlamda tek başarılı yönünü de bu oluşturuyor. Filmin Amerikan politikalarının gerçeklik üzerine değil de bir kurgu üzerine inşa edildiğini anlatan bir hikayesi var. Ve bunu bir alegori olarak gerçekleştirmiyor. Bizzat kurtarma operasyonu bir ajanın film çekimi bahanesiyle sızmasıyla gerçekleşiyor. Kurtaracağı kişilere oynamaları gereken karakterler yazılıp veriliyor. Hatta sahte bir çekim bile yapılıyor. Bu noktada Farhadi'nin sinemasına dönmekte fayda var;

Geçen yılın yabancı dilde Oscar ödülü kazanan filmi A Separation ile sınıfsal bir harita çizen yönetmen suçu tek sınıfa yıkmayıp "düzen" algısını ve "burjuva ahlakını" yerle bir ediyordu. Ben Affleck'in kurgusuna karşılık (filmde gerçek belgesel görüntüler de kullanılıyor) Farhadi'nin gerçekle-kurmaca çizgisini silikleştirdiği bir tarzı vardı. (filmde gerçeklik algısı yaratacak herhangi bir belgesel görüntü bulunmadan bunu gerçekleştiriyor. ) Farhadi otoriter İran rejiminin sansüründen sıyrılmanın yollarını ise simgelerle anlatma yoluyla buluyordu. Hasta bir büyük baba sancılı İran rejimini, anne ve baba ise geleneksel kesim ve yenilik isteyen kesim olarak temsil ediliyordu. .

Çocuklar.
Her iki filmde de çocuklar oldukça önemli bir faktör. Affleck'in hikâyesi ayrılmış bir çiftin hikâyesine odaklanırken, Farhadi ise ayrılmayı düşünen bir çiftin hikâyesine odaklanıyordu. Argo'da ayrı bir çiftin çocuğu olarak TV'den Amerikan kurgularını (Planet of the apes) izleyen çocuk, filmin sonunda operasyondan başarıyla dönen ve bir kahramana dönüşen babasıyla tekrar mutlu bir aile tablosu çiziyordu. Farhadi ise sürekli yetişkin konuşması yapılacağı için kapı dışına itilen çocuğu son sahnede bir seçim yapmak için hâkimle baş başa bırakıyordu ve çocuk bir cevap vermeden film sonlanıyordu. Burada dikkat etmemiz gereken şey; zaten kurguyla büyüyen Argo'nun çocuğunun bir seçim yaptığıdır. Amerika tüm dünyayı kurgulamanın yanında geleceği de kurgulamaktadır. Ve geleceği temsil eden çocuğun yapması gereken ise bir gelecek yaratmaktan ziyade Argo'nun çocuğunun yaptığı gibi Amerika’nın gelecek kurgusunu kabullenmektir. Kahraman baba, kutsal aile büyük Amerika bir kez daha kutsanmıştır. A Separation'da ise geleceği temsil eden çocuk cevabını bilmediğimiz bir seçim yapması için odada tek başına kalmıştır.

Kim daha özgür, kim daha entelektüel?

Affleck iyi bir politik hikâye olabilecekken son sahnede filmini oldukça muhafazakâr bir yola saptırıyor. Ve çocuğun yaptığı seçimle kendisini Amerikan Rüyasına teslim ediyor. Farhadi ise çocuğu hâkimle baş başa bırakarak bir entelektüelin tam da yapması gerekeni yapıyor; geleceği kurgulamıyor, seçim yapmaktan öte izleyicisini sorgulamaya davet ediyor. Böylesine baskıcı bir ortamda bu kadar özgürlükçü bir sinema dili geliştirmiş olması ise Affleck'in asla hayal edemeyeceği türden. Ne de olsa Affleck'te Amerikan kurgularıyla büyümüş...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas