Frontier(s) ve Hitman'den sonra The Divide ile görücü karşısına çıkan Xavier Gens. Yeni filmiyle nükleer bir saldırı sonrasında bir grup insanın bir apartmanın sığınağındaki günlerine göz atıyor. Dar alanda geçen klostrofobik bir atmosfer oluşturan yönetmen karakterlerin zor şartlar altında hayatta kalma psikolojileri üzerinden bir gerilim yaratmaya çalışıyor. Filmin uzun sayabileceğimiz süresini düşünürsek (2 saat) bu gerilim biraz sıkıcı olmaya başlıyor.Yönetmen filmin ilk yarısının finaline doğru siyasi bir alt metin oluşturma çabalarını yarım bırakmasaydı ve siyasi altmetin(terör saldırı paranoyası) üzerine hayatta kalma gerilimini kursaydı, film hem daha gerilim yüklü hem de fazlasıyla havada kalmamış olurdu. Bu haliyle bir grup insanın hayatta kalma mücadelesini kör topal anlatmaya çalışmaktan öteye ne yazık ki gidemiyor.
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar