Son yıllarda İngiliz sinemasından iyi filmler arka arkaya geliyor. Steve McQueen'in Shame'iyle başlayan Lynne Ramsay'ın We need talk about Kevin'iyla, Köstebek, Uğultulu Tepeler ve Tyrannosaur ile devam eden bu skalaya Andrew Haigh'in 17 gün gibi bir film çekimi için oldukça kısa sayılabilecek bir zaman diliminde kotardığı "Weekend" 'i de ekleyebiliriz. İki erkeğin arasında yaşanan tek gecelik bir ilişkinin daha ilerisinde aşk'a doğru yelken açışını anlatan yönetmen; şaşaadan uzak yalın ve naif bir şekilde görselleştiriyor filmini. İki oyuncusundan oldukça iyi performanslar çıkardığını ve yine "öteki" olmaya dair yazdığı diyalogların zenginliğini düşünürsek Andrew Haigh'i uzun ve iyi bir kariyer bekliyor.
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar