Ana içeriğe atla

The Skin I Live In


Almodovar son filmiyle "İçinde yaşadığım deri" usta yönetmen Hitchcock'un filmlerini andıran bir gerilim öyküsü anlatıyor. Genetik üzerine çalışmalar yapan obsesif bir bilim adamı olan Ledgard karakterinin karısı korkunç bir şekilde trafik kazası geçirmiştir. Suni deri çalışmalarını karısı üzerinden yürüten Ledgard karısının yanık yüzünü aynada görmesiyle intihar etmesine yol açar. Film bu noktada Ledgard'in tanrı kompleksi üzerinden ilerlerken, diğer yolunu ise geçen yıllarda kızının ölümüne yol açan olay üzerinden ilerliyor. Gayet trajik olaylar yaşayan Ledgard karakteri kendi travmasından sıyrılabilecek yolu da "obsesif" karakteri üzerinden açıyor. Tanrı'yla özdeşlik kuran sapkın doktor (Tıp etiğini bile dinlemeden Genetik'e olan bağlılığı) figürüne bir de otoriter baba figürü (Norma'yla olan iletişimsizliği) eklenince "Vera" ortaya çıkıyor. Ledgard'in Tanrı kompleksine (Öyleki Vera'nın intihar girişimlerine müdahele edecek ve onu bu dünya'ya mahkum edecek bir kompleks.) hitap eden bi' yaratım olarak "Vera" , Ledgard'in bilimsel fetiş öğesi gibi gözüksede sadece bununla da kalmıyor. Kızıyla olan iletişim-iletişimsizliğind
e izleyicisine göz kırpan sapkınlığı Vera'nın bedeninde (Vera'yı sürekli olarak LCD'den izlemesi) tezahür ediyor. Bu "gizin" açığa çıkması ise büyük bir hesaplaşmayla filmin sonunu getiriyor. Eril iktidarın (Ledgard'in Vera'nın bedenindeki tahakkümü) "kudreti" bu gizin ortaya çıkma süresine bağlı kalıyor. Ledgard'ın payına ise Frankenstein'in o meşhur cümlesi kalıyor. Tabii Ledgard'a uyarladığım haliyle;

"Madem beni sevmeyecektin, seni neden yarattım?"***

Hiç bahsetmedim ama anne de ilginç bi' karakterdi, zaten son karede oğluyla aynı kaderi paylaşırken, Almodovar zekice bi'şey yapıp üstten gösteriyor sahneyi ve anne ve oğul birbirine simetrik olacak şekilde karşılıklı yatıyorlar. Sonlarını getiren bu trajik olay aslında ikisininde birbirinden farklı olmadığını gösteriyor belkide izleyicisine. Banderas konusunda endişeler duyuyordum.Hatta Vera'yı oynayan Elena Anaya'nın da pek iyi olmayacağını düşünüyodum ama Almodovar'ın başarısıdır belki, ikiside harikaydı. Filmin bi'de kimlik üzerine tespitleri var, Vicente'den Vera'ya dönüşüm sürecinde içinde yaşanan deri, alınan-verilen kararların hepsinde başrolü oynuyor.


*** "Madem beni sevmeyecektin, beni neden yarattın?" (Mary Shelley - Frankesntein)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Chocolat

Erkan: Yemek filmlerini, seçtiğimiz film için uygun bulduğumuz konseptteki bir mekânda konuşmaya devam ediyoruz. Sıradaki filmimiz Lasse Hallström imzalı 2000 yapımı Chocolat… Chocolat filmi için Samet ile konuştuk. Kendinden biraz bahsedebilir misin? Samet: Bir senesi mutfak, iki buçuk yılı satış olmak üzere lüks bir çikolata kafe zincirinde toplam üç buçuk yıl kadar çalıştım. Geçtiğimiz mayıs ayında çikolata üzerine uzmanlaşmak için istifa ettim. Önümüzdeki dönemde çikolata eğitimleri alacağım. Şimdilerde sipariş üzerine çikolata yapıyorum ve çevremdeki küçük ölçekli kafelerin çikolata menülerine yiyecek - içecek konusunda danışmanlık veriyorum. Erkan:  Filme geçmeden önce biraz mekândan bahsetmekte fayda var sanırım. Maia Chocolates 2015 yılında kurulmuş, el yapımı çikolatalar üreten, Çengelköy ve Koşuyolu olmak üzere iki şubesi bulunan bir yer.  Filmdeki çikolatacıyla aynı ismi taşıyor. Çikolata konusunda bol çeşit sunuyorlar ve tasarım, sunum konusunda oldukça z...

Sus-mak

Mimikler tükenmiş... Kelimeler, harflere ihtiyaç duyan kelimeler ... "ünlüler" düşürmüş yüzlerini, ünsüzlere ses vermek istemez artık, "ünsüzler" kimlik bunalımında... Eller dikmiş önce göz kapaklarından gözleri; sonra birbirine bağlamış gögüste kendini sımsıkı, bir daha açılmamak üzere... Herkes bana aynı şeyi soruyor bu sıralar, ağız birliği etmişçesine... - Neden konuşmuyorsun? Ben ise; su bile içmiyorum artık, kapatıyorum ağzımı. Kurumaktan dolayı yapışıyor, mühürlüyorum dudakları. Birbirinin üzerine uzanmış iki sevgili gibi... Ve içime doğru haykırıyorum... - Susmamak için...

Star Wars - The Last Jedi

Star Wars - The Last Jedi ana hikaye (ilk iki üçleme) açısından düşündüğümüzde sorunları devam eden bir film. Bitmiş bir seriyi daha düşük kalibreli bi' hikayeyle sürdürmeye çalışması seriyi fazlasıyla yavan kılıyor. Yeni üçleme açısından olaya bakar isek; The Force Awakens'in dağınık görüntüsü yeni filmle toparlanmış gibi gözüküyor. Bunda yönetmen Rian Johnson'un etkisi büyük. Looper gibi karakter sahibi bir bilim kurgu ile aklımızda yer eden Johnson daha filmin başında Kylo Ren'in maskesini parçalayarak Kylo Ren'i Darth Vader gölgesinden, filmi ise orjinal serinin gölgesinden bir nebze olsun kurtararak kendi karakterlerini geliştirme yoluna gidiyor. Filme kattığı en büyük artı orjinal serinin keskin iyi kötü ayrımının The Last Jedi ile iç içe geçmiş ve flu bir görüntüde olması.  Rian Johnson beklentileri bu denli karşılamışken Star Wars: Episode IX'un tekrar J.J Abrams'a teslim edilecek olması ise fazlasıyla üzücü...