Restless sinemaya yeni başlamış bir yönetmenin ilk filmi olsa, mesela ben film yapmaya başlamış olsam ve Restless'da benim ilk filmim olsa Ailesini genç yaşta yitirmiş olan Enoch ile yakında ölecek olan Annabel'in kesişen yollarını; gençlerin fazlaca kaçan duygusallığını göz ardı ederek iyi karakterlerden oluşmuş, iyi bir görsellik oluşturulmuş, keyifli mizansenlerin olduğu, karamsar atmosferine rağmen eğlenceli bir film olarak görülebilirdi. Fakat ne ben sinemaya başladım ne de Restless benim ilk filmim. Yönetmen koltuğunda Gerry, Elephant, My Own Private Idaho, Paranoid Park gibi filmleriyle tanıdığımız usta yönetmen Gus-Van Sant olunca işin rengi biranda değişiyor. Son donemde cektigi Elephant ve Paranoid Park'in aksine ne yeni gorsel deneyler yapip estetik arayislara giriyor ne de tur icerisinde oynamalar yapip farkli bi'seyler sunmayi basarabiliyor ...
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar