Ana içeriğe atla

American Horror Story


Nip/Tuck'un yaratıcısı Ryan Murphy'nin yeni projesi "American Horror Story" adından da anlaşılağı üzere bir korku dizisi. Böylesine grotesk bir korku dizisi projesinin gayet riskli olduğu düşüncesiyle başladığınız serinin her bölümü sonunda ise yakanızı bu sefer acaba ilerlermi düşünceleri bırakmıyor. Amityville Horror'dan, The Haunting'e, The Omen'a ,The Shining'e ve ismini zikredemeyeceğimiz bir çok korku filmini referans edinmiş Ryan Murphy favori temalarını yine bu seriye de taşımış. David Cronenberg'in TV'de ki karşılığı diyebiliriz sanırım Ryan Murphy için. Murphy; Nip/Tuck ile fiziksel kusurlarından kurtulmaya çalışan, kusursuz güzelliği arayan fakat psikolojisi iflas etmiş karakterlerini; American Horror Story'de ters çevirmiş. Bu sefer; bir psikiyatrist üzerinden psikolojik travmalar yaşayan karakterlerini
yüzleşmelere, bedensel deformasyona ve hatta ölüme maruz bırakıyor. Dizinin son bölümüne kadar taşıdığınız acaba ilerler mi gerilimini ise finalde bizlere sunduğu ufak çapta "The Omen" sürpriziyle biraz olsun atıyorsunuz. Ne de olsa arkasında çok geniş bir "korku filmleri" külliyatı ve Ryan Murphy gibi de usta bir yaratıcısı var.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas