Derek Cianfrance'in belgeselci gecmisi, filmin tamamina da hakimiyet olusturuyor. Yonetmenin her iki tarafa (Dean ve Cindy) meyil etmeden yaklasimi, Flashbacklerin gercekten yas farkliligini yansitmasi (ki filmin yapimi uzun bir zaman dilimine yayilmis.), olaylara mudavil olmayan, uzaktan sadece misafir olan kamera kullanimi, yonetmenin belgeselci yonunun hos bir karsiligi oluyor. Yonetmen Dean ve Cindy karakterlerinin birbirileri icin tam anlamiyla dogru bir zamanda karsilarina cikisini mistik bir bir zemine oturtmak yerine aski bilinen klise, buyulu sablonundan cikartarak; pragmatik, oportunist (Yani hayatta gercekten durdugu yere... ) bir duzleme yerlestiriyor... Bu belgeselci font, sinemanin kendi sicakligiyla harmanlaninca ise herkesin kendisinden, kendi iliskisinden, cevresinden gorebilecegi zaman zaman Dean, zaman zaman Cindy'nin tarafina gececegi bir yapima donusuyor. Iliski de aslinda hayatin kendisi gibidir.... yani kum saati iliskinin baslamasiyla birlikte asagiya dogru akmaya baslar ...
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar