Ana içeriğe atla

Kafe


Gözlerini kapatıp 5'ten geriye doğru sayıp açtığında kafe içerisinde sadece kendisi kalmıştı. Fincanındaki son yudumla dudaklarını ıslattı ve bir süre o yudumu içip
içmeme tereddütü yaşadıktan sonra doğal bir felaket olup insanların bu yüzden mi bu kadar hızlı bir şekilde kafeyi terk ettiğini düşündü.
Zamanın aktığını çevresindeki insanlardan fark edebiliyordu. Mesela biraz önce sağ tarafındaki masada oturan "sevgili"; akrep-yelkovandı O'nun için ve yalnızca oniki olduklarında sıkıca birbirlerine sarılabiliyorlardı, gerisi sadece amansız bir kovalamacaydı. Hemen karşı tarafında oturan yaşlı kadın takvimdi. Sadeydi, ömrü hergün sayfası yırtıp atılan takvim yaprakları gibi sayılıydı ama yine o takvim yaprakları gibi günlerin anlamını bilen, o gün ne pişirileceğini söyleyen, tavsiyeler yağdıran bilge bir yönü de vardı.

Artık dudağındaki kuruluk iyiden iyiye rahatsız etmeye başlamıştı.Kahvesindeki son yudumu içmek için fincana doğru uzandı. Parmağıyla fincanını yukarı doğru kaldırırken aniden kahvede bir
yansımasının artık olmadığını fark etti. Son yudumu içmekten vazgeçti ve fincanını yerine usulca bıraktı...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas