Alan Moore'un başka bir çizgi romanı Watchmen aynı isimde 300 ün başarılı yönetmeni Zack Synder tarafından beyazperdeye uyarlanmış. Çizgi roman serisini okumadığım için romanla muhakeme edebilecek bir durumda izleyemedim filmi. Film, haliyle çizgi roman Sovyetlerin ve Amerikanın nükleer savaşın eşiğinde olduğu bir dönemde geçiyor. Daha önce önemli görevlerde(Vietnam vs.) bulunmuş süper kahramanlar, halkın arasında günlük hayatlarını yaşamaktadırlar. İçlerinden bir tanesinin öldürülmesiyle Rorschach'ın cinayeti araştırmaya başlamasıyla film ilerliyor ve karakterlerin geçmişleri paralel kurguda ilerliyor. Komedyenin ölümünü bir kahraman edasında izlerken, karanlık geçmişini izleyerek( ve film ilerlerken diğer karakterlerin) fikrimiz çeliniyor. Her bir kahramanın yaptığı fedakarlıkların, işlerin iç yüzü gösterilerek Zack Synder ve bununla birlikte Alan Moore kahramanlık mitini yerle bir ediyor... Beyazperde de Spiderman'in karanlık tarafa meyiliyle başlayan, The Dark Knight Batman'le devam eden bu janr, Watchmen ile ayyuka çıkıyor.
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar