Ana içeriğe atla

Vozvrashcheniye


Freud'a göre genç erkeklerin isyan ettiği sonra kadınları elde etmek için babalarını öldürdüğü ilk insana ait cinayetler, uygarlığın kuruluşu olduğunu iddia eder. Babanın öldürülmesi ile duyulan büyük suçluluk duygusu kurban etme ve totem yaratma sayesinde, kontrol altına alınır ve sosyal ilişkiler mümkün kılınır.(Totem ve Tabu). Ivan ve Andrey babasız büyümüş iki kardeştir. Bir akşam eve geldiklerinde hiç görmedikleri babalarını yemek masasında görürler. Daha önce fotoğraflarda gördükleri bir ikon olan baba figürü artık karşılarındadır. Bu karşılaşma tam da kardeşlerin ergenlik dönemlerindedir. Annelerinin de isteğiyle iki çocuğunu yanına alıp bir tatile çıkar. Babalarının sorgulamarı, askeri bir eğitimmiş gibi sert bir talimden geçmeleri sonradan kavuştukları babalarında büyük bir sorgulamaya neden olur.

Gittikleri adada;
-Baba, senden nefret ediyorum. repliğiyle başlayan gerilimin son demleri, adada bulunan kuledeki(fallus) hesaplaşmayla son bulur. Baba kuleden aşağıya düşerek ölür. Çocuklar duydukları yoğun bir suçluluk duygusuna boğulurlar. Babanın cesedinin bir ritüelmiş gibi sandalda batarak diplere gömülmesiyle, baba totemleşir...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

East Hastings

Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…

Blade Runner - 2049

Blade Runner 2049 orjinal filmin cyberpunk atmosferini post apokaliptik bir setle geliştirerek insanoğlunun yine tanrı, kimlik ve hafıza gibi sorularının peşinden koşturmuş. Denis Villeneuve temalarıyla ten uyumu yakalayan Blade Runner 2049 aynı zamanda monoton bulduğum Villeneuve'ün sinema diline ise dinamizm kazandırmış.

Ghost in the Shell

Son yıllarda sinema salonlarında siber punk hayranlarını heyecanlandıran bir hayalet dolanıyor. Blade Runner ve Ghost in The Shell gibi filmlerin yeniden çekiliyor olması büyük büyük bir heyecan dalgası yaratırken bir taraftanda sevenleri tarafından endişeli bir bekleyiş başlatmıştı. Konu bir bilim kurgu başyapıtı olunca bu endişelerin haklılık payını görmezden gelmek saçma olur. Keza Mamoru Oshii 1995 tarihli orjinal ismiyle Kôkaku Kidôtai ile ortaya bir başyapıt koymasını n yanı sıra peşi sıra sinema tarihini derinden sarsacak; The Matrix, Dark City gibi başyapıtlarında doğuşuna vesile olmuştu. Böylesi neredeyse kusursuz bir üründen yine kusursuz bir şey ortaya çıkarmak oldukça ağır bir yük. Bu ağır yükün altına ise Rupert Sanders girmiş. (Denis Villeneuve'un de Blade Runner için işi çok zor.) Orjinal animenin en önemli özelliği siber dünya, kimlik, ve cyborg'ların varoluşlarını anlamlandırma çabası üzerine oldukça yoğun ve takip edilmesi güç diyaloglardan oluşmas