Hem seyirci, hemde yönetmen/yapımcı açısından sinemada en zor şeylerden bir tanesidir heralde tarihteki önemli portrelerin biyografilerini anlatan yapımlar. Yapımcı/yönetmen açısından zordur, çünkü; kişiye ya da olaya objektif şekilde yaklaşmalı ve subjektif değerlendirmeler filmden arındırılmalıdır. İzleyici için zordur çünkü; kafasında oluşturduğunu perdede de görmek ister. CHE : Part One'ı izlemeden önce bir ön araştırma yapsanız, Steven Soderberg imzalı bir Amerikan filmi olarak kötümser yaklaşabilirsiniz. Fakat usta yönetmen iyi bir biyografi filmi çekmek için elinden gelen en iyi işi çıkarmış, çoğumuzun gözünde bir mit olan bazı değerlerin sembolü olan CHE'yi herhangi bir Amerikan filminin içerisinde olabilecek karalamaların yahut sempatizan bir şekilde yaklaşıp yaşamamış bir masal karakteri gibi göstermek tuzağına düşmemiş. Kurgusuyla ve Benicio Del Toro'nun mükemmel performansıyla iyi bir film ortaya çıkmış.
Şehrin üzerine kara bir bulut çökmüştü. Herkesin, bencilce yetişmesi gereken bir yerler vardı. Ve yüzlerinde de aynı soğuk, silik ifade… Yeni bir günün başlangıcının sevinci ve umutları, geçen günün batımıyla birlikte yok olmuştu sanki. Otobüs durakları umutsuzca bekleyişlerin yeri olurken, otobüsler bu umutsuz bekleyişlerin, umutsuz cevapları olmuştu. Reklâm panolarında anlamsızca sırıtan insan siluetleri insanları daha da mutsuz ediyordu. Megafonlardan yükselen sesler, önceden programlanmış bir günün özetini geçiyordu. İmkânların ortasında bir imkânsızlık yaşanıyordu. Burada güneş yalnızca batıyordu…
Yorumlar